Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Egoların Gölgesinde Galatasaray
 Kas
27
 2015

Rize Maçının İlk 15 Dakikası Ve Egoların Gölgesinde Galatasaray

Geldiği ilk günden beri Galatasaray’da “Büyük Beden Akhisar Belediye” rüzgârları estiren; oynanan kötü, fakat inatçı futbolu üç kupaya çeviren Hamzaoğlu dönemi hiç umulmayan bir anda sona erdi.  Zira geride kalan yaklaşık 1 yıllık süre zarfında Hamzaoğlu’nun gönderilmesi için bir çok neden oluşmasına rağmen gönderilmemişti.

Geçen sezon Prandelli’den devraldığı takıma bir türlü iyi futbol oynatmayı başaramamıştı Hamzaoğlu. Oysa Galatasaray taraftarı skor kadar oynanan futbolu da önemser. Bunu yıllar önce Lucescu’nun gönderiliş nedeni olarak görebiliriz. Taraftar defansif bir takım görmek istemez. Taraftar,, Jupp Derwall ile başlayan ve Avrupa’da başarıyı da hedefleyen ve hücum futbolu oynayan bir takım görmek ister. Özellikle UEFA kupası ve UEFA Süper Kupası ile taçlanan Fatih Terim’li yıllarda oynanan futbol hem savunma hem de özellikle hücum açısından taraftarı adeta doyurmuştu. Fatih Terim’in 3. Gelişi ile başlayan ve  iki sene üst üste şampiyon olan takımın oynadığı mücadeleci ve göze hoş gelen futbol sona erince Fatih Terim de takımdan gönderildi. Belki bunda başka nedenler daha ön plana çıktı. Fakat sürekli geri dörtlünün bir biriyle paslaştığı; sonunda Muslera’ya verilen paslar ile sona eren paslaşmalar taraftar içinde hoşnutsuzluğa neden olmuştu. Bir türlü hücuma kalkamayan ve rakip orta sahasını geçemeyen bu anlayış tam taraftarı isyan noktasına getirmişti ki Terim ile Aysal’ın “eleman”  polimiği çıktı. Demirören-Yıldırım projesi olan “Fatih Terim’i Galatasaray’dan koparmak için milli takımın başına geçirme” projesi de tam buraya denk geldi ki, ipler kopuverdi. Fatih Terim takımdan birden koparıldı. Bugün Hamzaoğlu’nun gönderilişi de böyle aniden oldu.

Hamzaoğlu sadece oynattığı futbol ile eleştirilmemişti.  Yaptığı ve yapmadığı oyuncu değişiklikleri ile “acemilikler” sergilemiş ve takıma puanlar kaybettirmişti. Netice olarak kazanan hep haklıdır. BJK’nin tecrübesizliği, FB’nin kötü teknik direktörlük tercihleri de işe karışınca son haftalarda alınan 1-0’lık galibiyetler 4.yılıdızlı şampiyonluğu da getirivermişti. Bu arada Muslera’nın müthiş sezonu, Melo’nun ve Chedju’nun savaşçılığı, Yasin’in sürpriz çıkışını da unutmamak lazım. Türkiye Kupası’nda ise finale kadar diğer üç büyükten birisiyle karşılaşmadan finale gelinmiş ve o gün gününde olan Burak Yılmaz’ın (ki bu gibi çok az maçı var GS’da) güzel oyunu ile kupa alınmıştı. Süper Kupa’da yine Bursa ile oynanmış ve kadrosu tamamen dağılmış olan Bursa’dan kupa zar zor alınabilmişti.

Bunları yazınca çok itirazlar geliyor. Lakin başka şekilde; olayları toz pembe görünce başarılar geçici ve tesadüfî olur. Onun için bardağın bazen dolu tarafına bakarken (iyimser bir bakış) bazen de bardağın boş tarafını görmek lazım.  Galatasaray’da işler iyi giderken de bardağın boş tarafı görülür. Böylece mükemmellik hedeflenir. UEFA kupası, UEFA süper kupası, 15 şampiyonluk ve 4.yıldız ile 16 Türkiye kupası ile Türkiye’nin en büyük takımı olmak böyle bir hedefin sonucu.

Bu sezona kötü başlanılmıştı. Hamzaoğu yapılamayan transfer yanında yapılan transferlerle de eleştirilmişti. Bilal Kısa ve Cem Paul Karacan’ın transferleri ile birlikte yapılması gereken ve yapılamayan transferlerin faturası Hamzaoğlu’na çıkarıldı. Oysa, UEFA’nın kılıcı altındaki GS yönetimi  transfer yapamıyordu ve sessiz kalmakla kalmıyor, şimşeklerin Hamzaoğlu üzerine gitmesine de göz yumuyordu.  Bunu yanında FB’nin Van Persie ve Nani transferleri;  BJK’nin GS’a teklif edilen Gomez’i alması; TS ve Bursa’nın bile transferde GS’dan iyi iş çıkarmaları taraftarı çok kızdırdı. Buna bir de Melo’nun gidişi eklenip, yerine  kimsenin alınmadığı gibi Hamzaoğlu’nun yerini Bilal Kısa, C.P. Karacan ve Rodruigez  ile dolduracağını açıklaması ayrı bir polemik sebebi oldu.

Melo’nun gidişi ile sistemsel bir değişikliğe gidilmesi icap etti. İlk maçta Bilal Kısa sistemsel fark hakkında ipuçları verdi. Takımın orta sahasını oluşturan oyuncular olan Sneijder, Selçuk ve Bilal rakip takımın ceza sahasına hızlı ve seri paslaşmalar ile gidileceğinin sinyallerini verdiler. Nitekim ilerleyen haftalarda sistem yavaş yavaş oturdu ve göze hoş gelen bir futbol ortaya çıkmaya başladı. Düşünüldüğünde bir takımın illa da Melo gibi bir orta saha olmadan da iyi takım olabileceğini görüyoruz. Tamam, Melo takımın çok iyi bir oyuncusu ve gidişi ile yeri asla doldurulamaz bir oyuncu. Fakat her takımın illa Melo gibi bir oyuncusu mu var? Barcelona yıllarca önliberoda Xavi ve İniesta ile oynadı. Bugün Busquets oynuyor. Fakat geçmişte Barcelona o bölgede özellikle siyahî oyuncular istihdam etmişlerdi. Seidu Keita, Yaya Toure ve son olarak Alex Song’u almışlardı. Bu oyuncular şimdi farklı takımların formasını giyiyorlar. Demek ki  teknik orta saha oyuncuları ile de savunma hücum ederek yapılabiliyormuş.

Nitekim sistem yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Gençlerbirliği maçında bu sistemin oturmaya başladığını gördük. Özellikle Sneijder’in  defansın önüne kadar gelip oyun kurmaya başlaması ile sistem daha iyi olmaya başladı.

FB maçı öncesi bu oyun çok ümit vermişti. Fakat FB’nin evinde sadece GS’a yenilmeme içgüdüsü ile çıkması (Ki diğer takımlara karşı böyle bir futbolu bu sezon hiç sergilemediler) sistemin işleyişini sekteye uğrattı. Fakat alınan beraberlik FB’lilerin üzülmesine; GS’lılarda ise buruk bir sevince neden oldu. Zira, FB’nin golü bariz ofsayttı. Hakemler o maçı biraz Avrupa standartlarına çekebilselerdi maçı kazanmak içten bile değildi.

FB maçından sonraki Eskişehir maçı sistem olarak aynen devam etti. Lakin zaten zayıf olan rakip karşısında oynanan futbol bir ölçü değildi. Rakip sahaya rahat giden, defans oyuncularının topu rahatça orta saha oyuncuları ile buluşturabildikleri, orta saha oyuncularının bir birleriyle ve kanat oyuncuları ile hızlı paslaşmaları taraftara güven vermişti. Bu arada Selçuk İnan’ın kuzeninin bir kazada öldüğü haberi üzerine Selçuk,  cenaze için Hatay’a gitti. Fakat takımını yalnız bırakmak istemeyen kaptan büyük bir fedakârlık göstererek Rize’ye geldi.  Bu atmosferde Rize maçına çıkıldı.     

Rize maçının başlamasıyla birlikte GS rakip takımın üstüne bir kara bulut gibi çöktü. Rakip adeta 1 veya 2 kişi eksik oynuyor izlenimi veriyordu. Kendi sahalarına kapanmış değillerdi. Zira GS onları kendi sahalarına hapsetmişti. Rizespor ilk 20 dakika sahasından çıkamadığı gibi Sneijder’in şık golüyle 1-0’da geriye düştü. Maçı izleyenlerin GS’ın maçı çok rahat ve farklı kazanacağı düşünmeye başlamışlardı. Ta ki 20. Dakikaya gelinceye kadar…

Ne olduysa 15.dakikadan sonra oldu. Bu dakikada Selçuk İnan GS kulübesinin önünde ayakta duruyor ve Hamza Hoca’yla konuşuyordu.  Derken Selçuk’un sakatlık geçirdiği ortaya çıktı. Onun yerine Hamza Hoca bilindik acemiliklerinden birisini yaptı ve oyuna Bilal’i alacağına Rodruigez’i tercih etti. Hamza Hoca’nın yanılgısı maçın rahat kazanılacağı ve Rodruigez’i de rotasyona dahil etme isteği idi. Lakin defansın önü boşalan GS’ın bu boşluğu dolduracak oyuncusu Rodruigez değildi. Zaten o gün Rodruigez gününde de değildi. İlk topla buluştuğunda topu kaptırdı. Defansın önünde olması gerektiği halde ileride kaldığı için de o bölgeden ilk atağında rakip golü buldu. Fakat durum daha da kötüleşecekti. Çünkü birkaç dakika sonra Hakan Balta da sakatlandı. Hamza Hoca formsuz Semih’i Denayer’e tercih ederek oyuna aldı. Böylece 45.dakikada gelen golün de hazırlayıcısı oldu.

Bu olumsuzluklara rağmen 3-2 öne geçmeyi başardı GS. Fakat Kwueke’nin sert müdahalesi ile Semih de sakatlandı. Hakem Kweuke’nin bu müdahalesine kart çıkarma gereği bile duymazken Umut konusunda saç baş yoldurdu. Aptalca verilen ilk sarı karttan sonra, yine omuz omuza bir mücadele sonunda daha büyük bir hataya imza attı ve Umut’u ihraç etti. Bu dakikaya kadar geriden gelmenin verdiği yorgunluk, hafta içi Benfica maçının yorgunluğuna eklendi ve 10 kişi kalan takım hakemin bu kurşunuyla dizleri üzerine çöktü. Oyuncuların yorgunlukları hallerinden belli oluyordu. Beraberlik bile iyi bir skor olacakken yenilen 4. Gol sürpriz olmadı.

Yaşanan talihsiz sakatlıklar, hakemin Rize seyircisinin etkisinde kalarak verdiği saçma kırmızı kart ve Hamza Hoca’nın yanlış oyuncu tercihleri ile gelen mağlubiyete rağmen Hamza Hoca ümit veriyordu. Fakat GS başkanı ve yönetimi anlaşılan öyle düşünmüyordu. Hamza Hoca, yaptığı onlarca basın açıklamalarında hep takımını ve yönetimi korumuş, onlara siper olmuştu. Şimdi ne oldu da birden Hamza Hoca ile yollar ayrıldı. Rize maçının da üzerinden günler geçmişti. Anlaşılan başkan ve yönetim kurulu üyeleri  hocanın son basın açıklamasının kendilerini gölgede bıraktığını veya küçük duruma düşürdüğünü hissettirmişlerdi. Bu Ünal Aysal-Terim gerginliğine benziyordu. Başkan ve teknik direktör geriliminden çıkan sonuç: Egosu yüksek başkan “eleman” teknik direktörü göndermişti. Tıpkı egosu yüksek Aysal’ın Terim’i gönderdiği gibi.

Rize maçında yaşanan olumsuzluklar olamasa ve maç ilk 15 dakika gibi sürseydi başkan hocayı görevden alamaz ve bugün teknik direktör Hamza Hoca olmaya devam ederdi. Takım, hocanın sistemini daha da pekiştirir ve bir şampiyonluk daha  kazanabilirdi. Fakat olmayacaklar üst üste geldi. Şimdi, her 4 büyükten birisinin teknik direktör ihtiyacı olduğunda basın tarafından pompalanan Denizli yine aynı pompalama kampanyasının da etkisiyle takımın başına getirildi. Oysa daha iyi adaylar vardı. Abdullah Avcı’nın ismi hiç zikredilmedi. İsviçre’de çok başarılı olan Murat Yakın da basın tarafından pompalanmadı. Basının Mustafa Denizli’ye karşı aşkını anlamakta zorlanıyorum. Kendisinin iyi bir teknik direktör olduğunu hiçbir zaman düşünmedim.  Hep iyi ve yolunda giden takımların başına geçmiş ve takıma müdahale etmediği için zaten şampiyon olacak takım şampiyon oluştur. Lakin 2.senesinde takıma yaptığı olumsuz müdahalelerle takımının şampiyonluğu korumasını engellemiştir. Bakarsanız iki sene üst üste şampiyon yaptığı bir takım yoktur. Bunun sebebi de budur.

Dileğim, Denizli’nin Hamzaoğlu’nun kurmaya çalıştığı sistemi anlayıp takıma yine müdahale etmemesidir. “Ben iyi hocayım” egosuna kapılırsa her şey boşa gider. Kaybedilen sadece şampiyonluk değil, elimizdeki iyi oyuncular da olacaktır. Zira Madrid maçından sonra hem Sneijder’in hem de Muslera’nın açıklamaları artık bu takımda kalmak istemedikleri sonucuna bizi götürür.





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2019
 
Mayıs (1)
  2018
  2017
  2016
  2015
  2014
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...