03
2012
Sevgili okur,
Galatasaray İBB deplamanında, ''deplasmanlarda nasıl oynanması gerektiğini'' hatırladı ve kazandı.
İlk dört atakta üç gol buldu.
İkinci devrede bir o kadar kaçırdı.
Defansında sadece bir kez açık verdi.
Bu sayede sadece bir kez gol yedi...
Yukarıdaki bilgileri dikkate alırsanız Galatasaray'ın maçı rahat kazandığını söyleyebilirsiniz.
İstatistiklere baktığınızda ise durumun tamamen farklı olduğunu,
Galatasaray'ın sezonun en kötü yüzdelerine ulaştığını görebilirsiniz...
Sayılara göre Galatasaray;
24 kez faul yaptı (en fazla faul yaptığı karşılaşma).
Rakip kaleye sadece 9 şut attı (en az şut attığı maç).
Yalnızca 1 kez korner kullandı (sezonun en düşük köşe atışı).
Topa sahip olma oranı yüzde 44 te kalırken,
281 kez isabetli pas yaptı.
Ama sonuçta Galatasaray, geçen sene birçok deplasmanda (en güzel örneği Sivasspor deplasmanıdır) yaptığını tekrarladı ve maçı kazandı.
Forvet,orta saha ve defans arasındaki mesafeyi daralttı.
Oyunu geride kabul ederek kontrataklarla fırsat kovaladı.
Bu oyun tarzına son derece yatkın olan ve ''Olimpiyat Stadı''nda zaman zaman ''Ussain Bolt''a taş çıkartan Burak Yılmaz'ın asistleriyle galibiyeti söktü aldı.
Özetle Galatasaray ''Hatice'ye göre değil neticeye göre'' oynadı ve kazandı.
Cluj maçı öncesinde nihai bir değerlendirme yapacak olursak, aslında Galatasaray'ın ''göze hoş gelen ama sonuç getirmeyen'' hucüm futbolu sayesinde Şampiyonlar Ligi'nde hedeflerinin gerisinde kaldığını söyleyebiliriz.
Oyun stratejinizi değiştirmemekte ısrar ediyor ancak olumsuz sonuçları bir türlü değiştiremiyorsanız, aksaklığı, rakibin becerisinde (her maçta güzel goller atmasında) arayamazsınız.
Çok fazla gol yiyor ancak yediğinizden fazlasını atmakta zorlanıyorsanız, oyuncu profilinize uygun oyuncularla ve alan daraltarak oynamalısınız.
Aksi halde, kendi liginizde liderken, Şampiyonlar Ligi'nde grup sonuncusu olursunuz.
Orta saha bir takımın en önemli bölgesidir. Eğer orta sahanız yeterince iyiyse hem az gol yersiniz hem de yediğinizden fazlasını atarsınız. Bu yaklaşımı desteklemek için geçen seneye bakmak yeterli.
Ofansif olarak, hatırlarsanız geçen sene de forvetlerin gol üretkenliği bazında yeterince başarılı olamadığından bahsediliyordu. Sezon sonunda forvet bölgesinde oynayanlara bakıldığında Elmander 12, Baros 8, Necati 8,Sercan 1 gol atarken; orta saha da Selçuk 13, Melo 12, Emre 3, Engin 2 gol ile Şampiyonluğa katkıda bulunuyordu.
Bu sene ise verimsiz kalan orta saha defansa yeterince yardım etmezken hucümda da çok sayıda top eziyor. Üstelik gol üretkenliğinde de geçen senenin son derece gerisindeler.
Fatih Terim'in yaptığı oyuncu değişikliklerine bakınız; son maçta oyundan ilk alınan, bilmem kaçıncı kez yine Amrabat, daha önce ki maçta, daha ilk yarıda Hamit...
Defalarca yazdım, bir kez daha tekrarlamakta yarar görüyorum; bu sene başında kanatlara yapılan transferler (Hamit ve Amrabat) isim bazında geçen sene oynayan oyunculardan daha kariyerli olabilirler. Ancak Emre Çolak ve Engin Baytar arkalarında oynayan beklere destek vermeleri, ofansif ve defansif anlamda pres yapabilmeleri,top tutma becerileri gibi çok yönlü özellikleriyle takım oyununa, dolayısı ile ayağa top yapan mevcut sisteme çok daha uygunlar.
Solda Emre Çolak, sağda Engin Baytar, ortada Selçuk ve Melo'dan oluşan tekniği yüksek ve çok yönlü dörtlü, ''baklavaya'' benzeyen sistemde işleyen orta sahayı oldukça başarılı kılmış, böylece takımı her bakımdan zirveye çıkartmıştı.
Toparlayacak olursak, bana göre çözüm ilk etapta Engin ve Emre Çolak'ı yeniden takıma monte etmek ve özellikle deplasmanlarda defans,orta saha ve forvet blokları arasında daha az mesafe bırakmaktır.
Amrabat ve Hamit onlardan daha iyi performans gösterip takım oyununa daha fazla katkı yapana kadar en iyisi, Engin ve Emre'dir.
Tıpkı, Süper Kupa ve UEFA Şampiyonlukları için söylenen ''biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu'' sloganının anafikrinde olduğu gibi...
Sevgi ve saygıyla.
Emrah Yolaç