22
2016
Artık yolun sonu görünüyor Riekerink için. Sadece yeni bir hoca bulmak kolay olmadığı için Bursaspor maçına kadar sabredilecek. O maçta puan kaybı olursa (ki beraberlik çok büyük ihtimal) işte o zaman 1 dakika fazladan kalamaz Florya'da. O maçı kazansak bile kalamaz bence. Bu sezon 11 maç oynadık, o 11 maçta keyif aldığımız tek bir 45 dakika var, onu da hain Chedjou ve Riko mahvetti.
Riko'yu göndermek kolay da yerine yine saçma sapan birini getirecekleri kesin. Fatih hoca prensipleri olan bir insan, zor adam, egosu boyundan büyük. Bu kadar başarılı ve önemli bir teknik direktörün egosunun olması çok normal, daha beteri var; Zlatan gibi.. O karakterde bir hoca her ne kadar Galatasaray benim yuvam, beni ben yapan yer, bizim Galatasarayla problemimiz olamaz, ancak kişilerle olur dese de sezon ortasında, liderin 9 puan gerisinde, fikstür avantajına rağmen en basit maçlarda puan kaybetmiş, fizik olarak bitik oyuncuların olduğu bir takıma gelir diyemiyorum. Onun için bu sezonu sözde camiayı tanıyan, oyuncuları bilen, hedeflerimizi bilen birileriyle tamamlamak gibi safsatalarla bizi yine kanser edecekler. Ayhan'ı, Orhan'ı nasıl başımıza bela ettilerse Bülent'i, Okan'ı, De Boer'u ya da ne bileyim Hikmet Karaman'ı falan getirecekler. Hikmet Karaman yine diğerlerine göre daha iyi ama hem bir takımı var hem de Galatasaray Riko'ya nasıl ağır geldiyse ona da ağır gelebilir, sonuçta büyük takım çalıştırmak her sıradan hocanın harcı değil. Şekil 1-a; Riko Bey.
Carole Fransa 2. liginden alınan bir oyuncu, ben genel olarak çalışkanlığını, birşeyler yapma isteğini beğensem de bizim aradığımız büyük takım oyuncusu diyebileceğimiz özellikleri yeteri kadar iyi değil. Talipleri varken, kar edebilecekken parlatıp satmış olalım. Chedjou da hiç ısınamadığım bir oyuncumuz, havadan etkisiz, yerden etkisiz, dağınık, yumuşak bir stoper, çok gol yememizin sorumlularının başında geliyor bence. Aslında takımda biraz Tolga, biraz De Jong, biraz da Serdar hariç sert oyuncumuz yok, bu bizi özellikle Melo gittikten sonra çok yumuşak bir takım haline getirdi, Melo gittikten sonra derbi kazanamadık, bu tesadüf değil. Melo'yu çok özel bir oyuncu yapan temel özellikleri var, çok zeki, çok hırslı, çok agresif, çok sert, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen, yenilgiyi kabullenmeyen, Galatasaray'ın haklarını kimseye yedirmeyen, gerektiğinde federasyon başkanına ayar veren, algı yönetimini kusursuz yapan, rakibini çok akıllıca rencide edip, aşırı hırslandırıp, sinirlendirip oyun konsantrasyonunu alt üst eden, Galatasaray'ı sahiplenen. Sırf Melo'muz olduğu için kazandığımız, rakiplerin 10 kişi tamamladığı derbiler ve nice maçlar var. Onun için diğer takım taraftarları ve futbolcuları onu sevmiyordu, çünkü o olduğu sürece bizi kolay yenemeyeceklerini çok iyi biliyorlardı. Melo gibi bir oyuncu dünyada ya 3 tanedir ya da 5 tane. Biz yıllardır o sayılı futbolculardan bir tanesine sahiptik ve çok şanslıydık.
Bizim en önemli sorunlarımız sertlik, fizik, zeka, doymuşluk, hırs ve hücum felsefesi. Prandelli Galatasaray tarihinin en kötü hocalarından biri ama tek ve en iyi yaptığı şey neydi? Komando antrenmanları.. Örnek vermek gerekirse oyunculara 14-15 basamaktan oluşan bir merdivene hızlıca tırmandırıp geri indirtiyordu, bu oyuncuları patlama gücünü artıran bir metod, patlama gücü ise bir anda maksimum hıza ulaşarak rakibin önüne geçmede oyuncuya çeviklik, kuvvet, devamlılık ve zıplama gücü kazandırır. Dengeoğlu da ilk geldiğinde bunun ekmeğini çok yedi, sonraki sene ise kendisi takımı sezon başında fiziken yerle bir ettiği için o kadar başarısız olduk, Melo'dan sonra takımda sertlik de kalmayınca rakiplere karşı koyamadık. Bir de ligde sadece bizim takımda görülen bir hastalık olan hedeften biraz uzaklaşınca tam anlamıyla kopma, havlu atma durumu olunca geçen sene heba oldu, bu sene de erken müdahale edilmezse geçen seneki gibi olacak durum.
Üsttekiler kayıpsız devam ediyorlar, biz bir iki puan kaybı daha yaşarsak geçen senenin bir kopyasını izleriz. Aynı durum fenerin başına da geldi, ilk haftalarda zorlu fikstürleriyle küme düşme potasında olan takım şu anda bizim üstümüzde, aynısı bizim başımıza gelse şu an 11 puan ve -1 averajla 12. sıradaydık. Adamların tek takdir ettiğim özelliği, sezon başında oyuncularının yarısı kanserden ölse de yine ilk 2'de bitireceklermiş gibi mücadele etmeleri, o isteği, o arzuyu gösterip istediklerini almaları. Onların yaptığı mücadeleyi, özveriyi bizim oyuncular gösterse her sezon tff'ye, hakemlere, medyaya rağmen puan farkıyla şampiyon oluruz, o kadar da iddialıyım.
Sabri, Prandelli döneminde kadro dışı kalmasının sorumlusu olarak gördüğü Selçuk'u fırsatını bulmuşken kadro dışı bıraktırmaya çalıştı ama başaramadı. Sabri onca sağbek transferine rağmen formayı hala giyiyor ama bunda en önemli neden Eboue hariç onu yedek bırakacak kapasitede bir sağbek alınmaması. Cavanda, Veysel, Tarık, Linnes gösterdikleri performansla bu Sabri'yi kesemezler. Aralarında bu performansı gösterebilecek tek isim bence Linnes. Sezon başında 1.5 maçta şans verildi, birinde Eboue'yi kıskandıracak kadar iyi bir performans sergiledi, kalan yarımında ise arkadaşlarından yeterli desteği göremediği için yalnız kaldı ve tökezledi. Bir şans daha verilmeli, Cavanda ve Carole cezalıyken bu şansı bulacaktır.
Stoperlerimiz ve beklerimiz çok yumuşak, çok ağır ve çok dağınıklar. Ligdeki diğer iyi ve az gol pozisyonu veren takımların stoperlerine ve beklerine bakıyorum, Slovakya, Sırbistan, Danimarka, Rusya, İskoçya, Slovenya, Moldova uyruklu, geneli soğuk ülke vatandaşları. Bu ülkelerde yetişmiş adamlar işlerini önemseyen, her dakika yüksek konsantrasyona sahip, sert, çabuk, riskten uzak, yardımlaşma bilincini taşıyan, sürekli sorumluluk alan, hedefleri olan ve zeki adamlardır. Aralarına da birkaç sert, konsantre, işini iyi yapmaya çalışan Türk serpiştirince sıkı bir savunma hattı oluşturuyorsunuz.
Bir de bizim takıma bakın. Bugün de bi sakatlık çıkmadan maç boyu idare edeyim, paramı alıp keyfime bakayım diyen birkaç Türk, konsantrasyon problemi olan, gereksiz yerde gereksiz işler yapan, son adam olmasına rağmen riskli hareketlerden taviz vermeyen, hatasız oynarken tek bir hatayla maçı katleden 3 Afrikalı, bir de çok sistematik bir takımdan gelip buradaki kaos futboluna alışamayıp, sadece kendi işini yapmaya çalışan ama bu ükede kendi işini idareten yapıp başka işler peşinde de olması gerektiğini henüz öğrenemeden kadro dışı kalan bir Norveçli. Hepsinin ortak özelliği diğer takım stoperleri için yazdığım özelliklerin hiçbirine sahip olmamaları.
Afrikalı futbolcuların hepsi genetik olarak mı bilmiyorum ama çok dağınık, çok riskli, çok hatalı, çok dengesiz, kopuk kopuk ve çok yumuşak oynayan oyuncular. Hücumcu Afrikalıların hata yapma lüksü olduğundan fazla göze çarpmaz ama kritik bölgede yani defansif Afrikalıların oynadıkları mevki itibariyle hataya, dengesizliğe, kopukluğa, konsantrasyonsuzluğa, fevriliğe yer olmadığından çok hata yaptıkları görülür. İsviçreli bilim adamlarının bu konudaki düşüncelerini ve araştırmalarını çok merak ediyorum doğrusu. Neyse, bu nedenledir ki dünya devleri genelde bu oyuncuları defans hattında fazla tercih etmez. Klopp'un Sakho'yu kesmesi, Conte'nin Zouma'yı oynatmaması da bu nedenden diye düşünüyorum. Umtiti'yi oynatan Barça var, onun da kritik maçlarda yaptığı hatalar var, 12 maçta 10 puan kaybettiler, Baily'yi oynatan Mourinho var o da muhtemelen diğer öğrencilerinden randıman alamadığından. Ki ManU'nun da hali ortada zaten. Bütün bu olanları sadece zenci defans oyuncularına bağlamak yanlış olur ama onların katkıları çok büyük bence.
Defans hattımız komple değişmeli, ortasahamız büyük oranda değişmeli, hücum hattımız da büyük oranda değişmeli. Sneijder, Podolski, De Jong, Chedjou, Hamit, Cavanda zaten kafa olarak futboldan emekli olmuşlar, bedenen oynuyormuş gibi görünüyorlar, onu da beceremiyorlar. Maçtan önce nasıl oynadığımı görün, ayıyı avlayacağım, mutlaka kazanacağız diye ahkam kesen Sneijder'in maçta uyuduğunu gördük, bi ara yedek kulübesinden bir fincan kahve ve battaniye istediğini gördüm. De Jong da sert oynayarak fiziksel açığını kapatmaya çalıştı ama başaramadı, Tolga ondan beklenenden fazlasını son 4-5 maçta ortaya koymaya çalıştı ama bu sefer ondan asıl beklenenleri yapamamaya başladı. Selçuk oynasa geriye ve yana oynadı diye kızıyoruz, o oynamayınca da yana ve geriye bile oynayamadığımız için onu arıyoruz. Podolski'den, Eren'den ve Sneijder'den maçı kazandıracak isabetli şutları ve son pasları bekliyoruz, onlar da kaçak güreşiyorlar, kaleden uzak oynuyorlar, şutu denemiyorlar bile, onlara pas atacak adamlar topu ileriye taşıyıp kaleye yakın topla buluşturamıyorlar, hadi yaptılar diyelim, bu sefer onlar rakibin arkasına saklandıkları için doğru yerlerde topla buluşamıyorlar, Sneijder'i bi ara Carole'le yer değiştirdiler zannettim, solbekten top çıkarmaya çalışıyordu.
Takım Sabriciler, Selçukçular ve Portakallar olarak 3'e bölünmüş, bunları dağıtmadan sürekli başarıyı yakalayamayız. Bruma en geç sezon sonu satılır, bu ortamda daha fazla elimizde tutamayız. Takımın a planından başka bir planı olmamasının sebeplerinden biri de Bruma, diğer oyuncular sadece onun bireyselliğiyle birşeyler yapmasını bekliyor. Diğeri de Sneijder, hücumu sadece o yönlendirmeliymiş gibi herkes ona oynuyor o da kendi kendini sol tarafa hapsedince bütün oyun oraya sıkışıyor, sol açık gibi değil de forvet arkası gibi oynaması lazım. İlk geldiği zamanlar kendisinden beklenmeyecek koşuları bile yapıyordu, defansın arkasına sarktığını hatırlıyorum. Artık miyadı doldu gitmeli bence.
Ligin en yavaş oynayan takımı biziz. Biz topu cezasahamızdan çıkarana kadar adamlar kendi kalelerine duvar örüyorlar, topu kanatlara taşıyıp orta da yapamıyoruz, bütün oyuncularda içeri katetme sevdası var, rakipler de bunu çözdüğü için ortayı kalabalık tutuyorlar ve kilitliyorlar. Son 5 maçtır bırak gol atmayı, kaleye doğru dürüst şut çekemedik, maç boyunca Bruma'nın cezasahasına getirdiği 1 top oluyor onu da ya çabuk defans oyuncuları bertaraf ediyor ya da saçma sapan bir son vuruş veya pasla o pozisyonu da harcıyoruz. Koskoca Galatasaray takımı son 5 maçta 3 gol atabildi ve 3 kere yenildi.
Cuma günü de Bursasporla berbare kalır liderle farkı 11 yaparız ve havlu atarız. Belki son bir çırpınışla Riko birşeyler yapar, yayıncı kuruluş zarar etmesin diye hakemler beleş bir penaltı verir, rakibe kırmızı gösterirler ancak öyle yeneriz.
Riekerink'e şimdiden güle güle diyoruz ve son sözüm taraftarımıza..
Riekerink 'Bye' Diyeceksiniz!!!