01
2012
Hepimiz olayın bir yanını biliyoruz, bu 5 yıl meselesinde bilgiler çok kulaktan dolma ve genelde yetersiz. Bu nedenle de yazılarını çok beğendiğim Uğur Meleke'nin 1.4.2012 tarihli Milliyet'te yayınlanan bu yazısını çok tatminkar buldum ve iznine sığınarak hiçbir satırına dokunmadan sizlerle paylaşıyorum:
Başbakan Erdoğan, bir hafta içinde şike davası topuna iki kez girdi, ama bence yaptığı iki müdahalenin biri diğeriyle fena halde çelişti.22 Mart'ta İstanbul'da düzenlenen UEFA Kongresi'nde "suçun şahsiliği" ilkesinden hareketle kişilerin eylemlerinin bedelini kulüplerin ödememesi gerektiğini söyledi Başbakan... 29 Mart'taysa 8 takımı küme düşürmektense 5 yıl Avrupa kupalarına gitmemenin daha mantıklı olacağını iddia etti.
SİYASİ BEDEL İkinci açıklamadaki çelişkiyi anlamak için üç farklı açıdan değerlendirmek lazım konuyu: Birincisi, başbakanın yürüttüğü (veya ona önerilen) strateji siyaseten makul değil. Eğer başbakan, dava sonucunda kulüplerin değil şahısların cezalandırılmasından yanaysa, neden kulüplere Avrupa kupalarına katılmama bedelini ödemeyi öneriyor? Tüm profesyonel kulüpler bu vebali hangi gerekçeyle çekiyor? Eğer şike yapılmadıysa, suç şahsi ise, birtakım şahıslar birtakım şike girişimlerinde bulunup neticeye varamadıysa sahadakiler neden Avrupa'ya gitmeme bedeli ödüyor? Yok eğer suçu kulüpler işledilerse ve bu yüzden Avrupa kupalarına gitmeyeceksek; başbakan neden şahısların cezalandırılması gerektiğine inanıyor? Bu iki tavır arasında net bir çelişki yok mu?"Avrupa kupalarına 5 yıl gitmeyelim" önerisinin dayanağının İngiltere ve Thatcher örneği olması da başka bir çelişki... İngilizler'in Heysel faciasını üstlenip (zaten iki gün sonra UEFA onları süresiz olarak men edecekken) Avrupa kupalarına gitmeme kararı almasının çok basit bir nedeni var: Gelmiş geçmiş en büyük futbol faciasına imza atmışlar, bir tribün duvarını yıkıp 39 kişinin feci şekilde can vermesine neden olmuşlar. "Biz neyi kabul ediyoruz, neyi üstleniyoruz Sayın Başbakan? Kendi isteğimizle 5 yıl Avrupa kupalarına gitmemek, biz şikeci bir ülkeyiz demek anlamına gelmiyor mu? Öyleyse neden 2020 Olimpiyat Oyunları'na ve Avrupa Şampiyonası'na talip olup milyar liralar harcıyoruz? Şikeci olduğunu kabul edip 5 yıl Avrupa futbol organizasyonlarına katılmayan bir ülkeye bunun akabinde hemen bir olimpiyat organizasyonu verirler mi sizce?"
SPORTİF BEDEL Başbakanın açıklamasındaki ikinci çelişki de, "8 takım küme düşerse ülke futbolu biter, oysa İngilizler'in Avrupa kupalarına katılmaması onlara herhangi bir bedel ödetmedi" detayı...Öncelikle İngiliz futboluyla Türk futbolu kıyası biraz karmaşık bir mesele... İngilizler bu oyunun mucidi. Futbol, halen bu çağda bile Britanyalıların oyunudur; sahaya 22 değil 32 oyuncu çıkacak deseler, bir-iki kişiyi ikna edip kural değişikliği yapabilirler (Zira Futbol Oyun Kuralları'nı belirleyen 8 kişilik kurulun 4'ü hâlâ Britanyalıdır)... Ligleri bizim ligimizin 5 katı değerindedir; maçlarını 1 tv kanalı değil, 200 tv kanalı yayınlar. Premier Lig, 5 değil 55 yıl Avrupa'dan men edilse, döndüğünde yine Avrupa kupası kazanacak hacme sahiptir. Biz Avrupa kupalarında olmazsak ödeyeceğimiz sportif bedelse biraz daha ağır olur: UEFA 11'inciliğinden 53'üncülüğe düşeriz. Şampiyonumuz, 5 yılın bitiminde Devler Ligi'ne girmek için 3 ön eleme oynar. Avrupa Ligi'ndeki 3 temsilcimizin de yolları daralır (Üstelik kulüp puanları da sıfırlanacağı için hemen hiçbir turda seribaşı olamazlar)... 2017-2018'den itibaren katılan takımlarımız her sene başarılı olsalar bile bugünkü durumumuza dönmemiz için ekstra 5 yıl daha gerek. Çünkü UEFA, ülkeleri yalnızca son 5 yılda kazandığı puanları toplayarak sıralamaya sokuyor. Yani bu cezayı almamız halinde Devler Ligi'ne tekrar direkt takım göndermemiz için bize gereken minimum süre 10 yıl... Bu 10 yıllık süreçte Türk futbolunda (hemen hemen) komple bir nesil Avrupa kupalarında hiç üst düzey müsabaka yapamayacağı için ulusal takım da bundan direkt olarak etkilenir, çok büyük bir ihtimalle uzun bir süre Dünya Kupası-Avrupa Şampiyonası da bize hayal olur. Bu uzaklaşma, yani uluslar arası turnuva alışkanlığını kaybetme hali de Euro 2020 adaylığımızı doğrudan etkiler.
EKONOMİK BEDEL Başbakanın söz konusu argümanındaki üçüncü önemli detay da, ödeyeceğimiz ekonomik bedelle ilgili... Eğer (başbakanın dediği gibi) 8 takım küme düşerse, bu 8 kulübün ekonomik olarak küçülmesine, üç büyüğün bir yıl Bank Asya 1. Ligi'nde oynamasına mâl olur. Büyük ihtimalle ikinci sene Süper Lig'e çıkacak üç büyük de 1-2 yıl içinde tekrar sıradan günlerine döneceklerdir. Yani başbakanın söylediği gibi 8 takım düşerse Türk futbolunun batacağını ben zannetmiyorum... Juventus ve Milan gibi global devler düşüp tekrar toparlanabildiğine göre bizimkiler de pekâlâ toparlanacaklardır (Ki büyük başın derdi büyük olur, onların toparlanması 5 yıl sürüyorsa bizimkilerin toparlanması 2-3 sene alır)..."Türk futbolu batar" söylemiyle kastedilen yayın havuzunun küçüleceği ise bu da bence çok ürkülecek bir durum değil. Yayıncı kuruluş (üç büyüğün Süper Lig'de olmadığı) yalnızca 1 yıl için belki muslukları kısmak zorunda kalacaktır, ama bu bedelin, Avrupa'dan 5 yıl yok olup, 5 sene de sürünmenin bedelinden daha büyük olacağını sanmıyorum.Çünkü Avrupa'ya 5 yıl boyunca takım göndermemek demek, lig ikinciliğinin anlamsızlaşması demek. Sadece birinciliğin ve on altıncılığın önemli olduğu bir ligi nasıl izlettireceksiniz, nasıl satacaksınız; bu da başka büyük bir soru işareti sanırım...Üstelik Avrupa kupalarına gitmeyen kulüpleriniz iyi yabancı oyuncuları da Türkiye'ye getiremeyecekler. Ve dahi kulüpler, her yıl Devler Ligi'nden gelen ciddi gelirlerden mahrum kalacaklar. Doğru matematik kurulursa, ikinci formüldeki ekonomik bedelin, birinciye göre çok daha ağır olduğu anlaşılacak zaten...
TARİHİ BİR AN Türk futbolu için çok kritik bir eşikteyiz. Eğer bu toprakları bir spor ülkesi yapma konusunda kararlıysak, olimpiyat ülkesi olmak istiyorsak onun ruhuna yakışır biçimde davranmalıyız. Şike varsa cezalar ivedilikle verilmeli. Şike yoksa savaşılmalı. Ama hem kulüpleri düşürmeyi gerektirecek bir suç yok diyip hem de şike var kabulüyle kendi kendimizi cezalandırmak, spor tarihimizin en büyük skandalı olacak kanaatindeyim.Gün, "Darağacında bile XSpor/YSpor, darağacında bile futbol ekonomisi" günü değil, "Darağacında bile adalet, darağacında bile haysiyet, darağacında bile utanabilme" günü... Hem şike kabulüyle Avrupa kupalarına gitmeyip, hem de bu eylemi gerçekleştirdiğini düşündüklerinizi cezalandırmamaktan ülke olarak utanmayacak mıyız, bu da anlayamadığım bir başka büyük mesele doğrusu...