Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Kocaman camia
 Nis
29
 2012

KOCAMAN CAMİA VE BELKİ BİR TEK "KOCAMAN"

Galatasaray-Fenerbahçe derbilerinin dünyadaki başka derbiler gibi ne etnik ne de dinsel bir temeli yoktur. Özellikle seksenli yıllardan sonra belirgin biçimde "Ben büyüğüm" iddialarıyla ortaya atılan kuru kuruya bir inatlaşma ve bunun sonucunda istediklerini elde eden kimi kulüp yöneticilerinin yalnızca kendilerini gündemde tutmak ve bunu yaparken de kendi taraftarına hoş görünmek adına verdiği anlamsız uğraşla başlayan ilginç ve bir o kadar da karmaşık bir durumdur. Daha sonraki yıllarda daha da ateşlenen rekabet ortamı, iki kulübün taraftarları arasındaki gerginlikleri, kimi zaman istenmeyen sonuçlara kadar götürmüştür. Bu durum son on, on beş yılda daha da ateşlendi. Bunun çok sayıda nedenleri var. Fakat bu nedenlerin pek çoğunun altında kimi Fenerbahçeli kulüp yöneticilerinin tutum, davranış ve sözleri, spor yazarlarının yazıları, işin kolayın seçen spor yorumcuları, fanatizmi hortlatmaktan başka bir görev edinmemiş birtakım yazılı ve görsel basın kuruluşları yatıyor. Futboldan kazanılan rantın her geçen yıl daha da büyümesi kendi kulüplerinde yönetici olarak görev yapanlar başta olmak üzere, ne yazık ki camiaların taraftarları arasında kin, nefret ve holiganlığın temellerini atmaktan başka bir işe yaramadı.

Seksenlerden önce Türk futbolunun her yönüyle en gözde ve en popüler kulübü durumundaki Fenerbahçe bu özelliğini  1989'lardan sonra belirgin biçimde gelmeye başlayan Galatasaray futbol takımının başarılarıyla ikinci planda kalınca, eskiden Avrupa Kupası maçlarına çıkınca destekledikleri ezeli rakiplerini artık burada da desteklememeye, daha doğrusu yabancı rakip takımları desteklemeye başladılar. Örneğin Galatasaray Barcelona ile oynarken Fenerbahçeli eski yöneticilerden Ömer Çavuşoğlu'nun yaşına, başına ve konumuna bakmaksızın, üstelik de Galatasaray bayrağının ortasından elini yumruk yapıp, kolunu ortadan geçirmesi ve açık seçik "Barcelona! Barcelona!" diye bağırması bu işin geldiği ciddi boyutları gözler önüne sermeye başlıyordu. Kısaca, bu işi fanatizme vardıranlar artık eskisi gibi değil, kıskanırcasına, ezeli rakipleri Galatasaray'ın başarılarını istemediklerini, daha doğrusu çekemediklerini, kıskançlıklarını açıkça gösteriyordu.

Ardından Galatasaray'ın 2000 yılındaki UEFA Kupası ile yaptığı zirvenin sonucunu o sıralarda eski hakemlerimizden, futbol yorumcusu Erman Toroğlu çok güzel özetliyordu: "Bu kupa, Galatasaray'ın ezeli rakiplerinin başında bundan sonra bir kılıç gibi duracak. Ta ki kendileri de bu başarıyı yakalayana kadar…"

Hatırlanacak olursa 2002 yılında Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı maç öncesi yaşanan onca fanatizm sonucunda o dillerine en çok doladıkları 6-0'lık bir skorla yendiler. Maç sonunda o dönemki başkanımız merhum Özhan Canaydın, hiçbir Fenerbahçeli yöneticinin asla yapamayacağı örnek bir davranış sergilemiş, 6-0'a rağmen rakibi alkışlamış ve Aziz Yıldırım'ı tebrik etmişti.    

Buradaki maçın sonucu en çok gündeme gelen Galatasaray'ın başarılarını izlemekten, dinlemekten bıkmış usanmış, onca istemelerine rağmen kendilerinin de Avrupa'da her yıl hüsran yaşamaları Galatasaray karşısına daha hırslı, daha motive ve yüksek oranda maç primleriyle desteklenmiş olarak çıkmalarına neden oluyordu. Sıkça sorulan "Ne olacak bu Fenerbahçe'nin hali?", "1999'da yaşanan Türkiye Kupası'nda çok sayıdaki yıldızına rağmen tarihe "Pendik Faciası" olarak geçen ve halen konuşulan, zayıf bir 2. Lig takımına elenmeleri dillerde dolaşırken, onca isteseler de Edirne'den öteye geçemeyince Galatasaray'ı yenerek ancak bu egolarını tatmin etmiş oluyorlardı. Sanmıyorlardı ki Galatasaray'ı yenince Güneş'in balçıkla sıvanamayacağını.

Gelelim son maçlara. Son üç maçta da hem içerde hem dışarıda ezeli rakibini tam anlamıyla sahadan silen Galatasaray çok farklı skorlarla hezimete uğratacağı Fenerbahçe'den yalnızca bir galibiyet alabildi. Üstelik de iki maçta ikişer gol yedi. Burada şans etkeni bir kez daha öne çıktı. Tutmadı mı tutmuyor işte. Yoksa 15 gol pozisyonunu yarısı bile gol olsa hezimet olurdu. Kısaca, futbolun ilahları Fenerbahçe'yi rezaletten korudu. Türkiye'de ne yazık ki oynayana değil, skorlara dayalı olarak futbol gündemi oluşturulduğu ve internet ortamlarında geyik sohbetleri buna bağlı olarak yönlendirildiği için Galatasaray'ın oynadığı muhteşem futbol hiç gündeme bile gelmedi.

Kazanan elbette sevinecek ve haklı sayılacak. Fakat bunu yaparken bazı kesimler, Özhan Canaydın gibi bir tutum ve seviyeli örnek davranışlar gösterecekler. Tribündeki taraftarların yaptıkları gibi basit söylemlere başvurmayacaklar. Fenerbahçeli eski ve yeni kulüp yöneticileri, futbolcular, köşe yazarları, kısaca haddini bilmek zorunda olanlar sevinirken sevinmesinin ölçüsünü bilecekler. Kısaca herkes haddini bilecek. İnternet ortamlarındaki her yaştan taraftarın yaptıkları geyik sohbetlerine kadar seviyelerini düşürmeyecekler.

3 Temmuz'dan bu yana cezaevinde bulunan Aziz Yıldırım kendini aklamaya çabalarken Galatasaray'ı da "Çamur at izi kalsın" mantığıyla olayın içine çekmeye çalışıyor. Eski kalecimiz Hayrettin'in belge niteliğindeki demecini kulağına iyi soksun belki dillerine şike olarak doladıkları 8-0'lık Ankaragücü galibiyetimize çamur atmaktan sakınırlar.

Nihat Özdemir, durduk yerde "Galatasaray'ı alkışlamayız" dedi. İyi de zaten beklemiyoruz ki, senin alkışına ihtiyacı yok ki bu takımın. Abdullah Kığılı "Şampiyon olmayalım ama Galatasaray'ı yenelim" diye konuşuyor. Markasından alış verişimi kestiğimi önemle hatırlatırım kendisine. Faruk Özaydınlı, Selim Soydan gibiler kıkır kıkır seviyesizce gülüşüyorlar ve "Fener her zaman Galatasaray'ı yener" diye basit söylemlere giriyorlar. Futbolcu mu yoksa en fanatik taraftar mı olduğu belli olmayan Selçuk Yula yazıyor da yazıyor, atıyor da atıyor. Son yılını Galatasaray'da geçirdi ya, acaba ne gördü? Alacağı falan mı kaldı acaba? Yazılarını belirli bir okur kitlesi çekmek için her şeyi bir kenara bırakıp bu camiaya saygısı yoksa, Galatasaray'la özdeşleşen öz dayısı Muzaffer'e saygı duysun. Bunlar haddini bilseler, birazcık futboldan anlasalar, sessizce sevinirler. Çünkü son üç maçta resmen sahadan silindiniz, bilmem farkında mısınız?

Gelelim futbolculara… Onların kimileri ayrı bir alem… Haliyle kendisinden gol görmeyence Mehmet Topuz'un kangal olduğunu yeni öğrendik. Vatan Gazetesi'nde kurgulanarak verilen haberin yalan olduğu Fatih Terim tarafından belirtildiğine göre o gazeteyi bir kenara bırakmanın tam zamanı gelmiş demektir.

Kaleci Volkan ise ayrı bir alem. Bir ara inzivaya çekildi sanki. Saçı sakalı birbirine karıştı. İçerden emir gelince tıraşladı. Hani utanmasa geldikleri bu son noktadaki suçu Galatasaray'a kesecek. Sen önce insan gibi davran. Takımını Arena'da orta sahaya çekip saçmalıklara alkış tutup da tribünleri tahrik etme. Büyük kaleci olabilirsin ama büyük sporcu olamadığının açık kanıtını hem bu hareketinle hem de sonrasındaki basın toplantısında gazetecilere verdiğin dikine sözlerinle apaçık gördük.

Koskoca camianın aklı başında, sözde örnek insanlarına bakıyorum da bir tek adam gibi adam göremiyorum. Bunların içinden Aydınlar'la eksi puan pazarlığı yaptığı duyumlarımız hariç; efendi kişiliği, sakinliği, seviyesini bilen en azından son üç maçta da skora bakmaksızın Galatasaray'ın kendilerinden çok üstün oynadığını kabul eden söylemiyle, daha doğrusu ezeli rakibine duyduğu saygıyla bir tek kişiyi ayırıyorum. Teknik direktörleri Aykut Kocaman'ı. Bir tek o. Başka da yok zaten…





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2020
  2019
  2018
  2015
  2014
  2013
  2012
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...