03
2012
Bu işin peşini bırakmaya niyetim yok! Onları inlerine kadar kovalamak onurlu olmanın gereğidir. Bu görevi, üstlerine vazife olanlar yapmıyorsa o halde biz yaparız. Bu pislikler bu sahneden inmeden hiçbir şeyin düzelmesine de imkan yok...
Hiç kimse umursamasa da tarihe düşülen bu notlar elbet bir gün amaçlarına ulaşacaktır...
Aşağıdaki yazıda sürecin en zavallı serüvenini ve bu serüvenin en rezillerini sizler için bir kez daha derledim. Size düşense sadece okumak:
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar diye boşuna mı söylemiş atalar. 2 Temmuz sabahı hayretler içinde uyandık! Şike belgelenmiş ve şikecilerse en sonunda yakayı ele vermişlerdi.
Durumu öğrenmek için adliyeye teşrif buyuran karanlık adam Aydınlar; "durum vahim" diyordu. Hatta "sandığımızdan daha vahim" diye de ekliyordu...
Batan geminin iki faresi bir an önce gemiyi terk etmek üzere güverteye çıktılar.
Ardından basında; biz demedik mi diyenlerle, durun bakalım canım masumiyet karinesi diye bir şey var diyenlerin aylar süren it dalaşı patlak verdi. Tapeler, tıpalar, fotolar, belgeler, bilgiler havada uçuştu. Ölümüne savunanlarla, sayıları çok az da olsa ölüyü bir an önce defnetmeyi savunanların bu amansız mücadelesi, tarihin ender gördüğü bir kördöğüşüne dönüştü giderek.
Herkes bir açıdan bakılınca haklı görünüyorken kimin gerçekten haklı olduğunu süzmek ciddi bir akıl sağlığı ve bilgi birikimi gerektiriyordu sahiden de... Oysa akıl sağlığı da, bilgi birikimi de en çok lazım oldukları zaman ortalıkta görünmeyen bulunmaz Hint kumaşları! Onlar ortalıkta görünmeyince, akılsızlar ve bilgisizler sabahlara kadar beynimizi ve ruhumuzu iğfal ettiler ekranlarda...
Ne döneklikler görüldü bu amansız süreçte. Ne dansözlükler, ne kalın kafalılıklar, ne pervasızlıklar ve ne fanatik sapkınlıklar...
Etek giymesi gereken kocaman adamlar, kalıbını kirleten babayiğitler, dürüstlükleri ile nam salmış sahtekarlar ve sözde tarafsızlıkları ile güya helal para kazanan şarlatanlar ortalığı adeta yangın yerine çevirdiler.
Hayanın, sözünün eri olmanın ve kendine saygının kendilerini bir daha asla geri dönmemek üzere terk ettiği bazı şahıslar "dün dündür, bugün bugündür" pişkinliği ile hala etrafta hiçbir şey olmamış gibi sırıtarak dolaşıyorlarken, insanlık adına yaşattıkları hiçbir kutsalları olmayan bu onursuzlara katlanmak yine gariban vatandaşın en ağır çilesi oldu. Havalarda cehennem gibi sıcak üstelik!
Nefsini ilah edinip bir de kutsal topraklarda efil efil entarileri ile şeytan taşlayanlara şeytan neresi ile gülüyordur acaba merak ediyorum... Eğer isabet ettirebildiyseler, şeytan bunlara muhtemelen; "yapmayın canım kardeşlerim. Vallahi çok gıdıklanıyorum." Demiştir.
3- Numara: (birinci fare) İlk gün tası tarağı toplayıp kaçarken, metristen "Nereye ulan! Açıklarınızı biliyorum hepinizi oyarım! Bu işte hep beraberiz" şeklinde gelen şantaj ile tornistan edip koltuğa geri dönmek zorunda kalan, çaresiz ve omurgasız zavallı adam...
4- Numara: (ikinci fare) Zenginliğin kendisine verdiği yetkiye dayanarak herkesi ulu orta karı koca ilan eden yetkisiz nikah memuru! Kendisine verilmiş zenginliğin sağlam bir boykota ne kadar dayanabileceği gerçekten de merak konusudur. Bir gün taraftarlar olarak o bilince ulaşabilirsek bunu ilk önce onun üstünde denemek biz Galatasaraylılara büyük bir keyif verecek...
3- Numara: "Aziz Yıldırım eğer hüküm giyerse önce ben suratına tükürürüm" diye efelenirken, Aziz Yıldırımın hüküm giydiği gün onu omuzlarında karşılayanlara omuz atacak kadar sözünün eri(!) gençlere ahlak ve etik değerler açısından rol model olabilecek kadar güçlü bir figür(!) En büyük yalaka ve en utanmaz omurgasız... Ve nihayet ülke medyasının en büyük spor yorumcusu... (varın ülke medyasının ve sporunun halini düşünün artık). Hala hiçbir şey olmamış gibi ekranlarda boy gösterebiliyor olmak için insanın yüzünde ya deri olmayacak ya da derisi bir mandanınki kadar geçirmez olacak! Baransu’nun "ahlak abidesi -ailenizin yorumcusu- ayakları yapman sana yakışık alıyor mu ulan sexomanyak" deyişine çıtt bile çıkaramayan bu delişmen abimize biz kısaca "Fanatik Fenerbahçeli" dersek yeterli olacaktır...
2- Numara: Doğru olanı yapmak yerine, kendisine verilen talimatları yerine getiren. Taraftarı olduğu yerleri kurtarmak ve kollamanın formüllerini üreterek süreci tersine çevirmek için her yolu mübah sayan ve apaçık namussuzluğu koruyup kollayarak nihayet bu aşamalara kadar taşımanın yollarını açan, Aziz yıldırımdan sonra "yaşayan en büyük fenerli(!)" Kendisine Fenerbahçe’nin ve şikeci yöneticilerinin neler borçlu olduğu bundan ancak 10 yıl sonra çok daha net anlaşılacak ve belki de Samandıra’ya heykeli dikilecektir.
"Beşiktaş’ı da nasıl kurtardım, yoksa onların durumu da vahim" diyerek şimdiki Beşiktaş başkanı ile hasbıhal ederken yakayı ele verdikleri halde "biz havadan sudan bahsediyorduk canım" diyerek açıkça yalan söyleyebilen ( Bu haliyle Fulyada en azından bir büstü yapılmalıdır. Hak etmiştir.)
Daha ilk gün durumun çok vahim olduğunu söylerken başına inen Aziz Yıldırım şantajı ile sanki hiç öyle söylememiş gibi yapan ve en nihayetinde pabucu pahalı gördüğünde ise iki Galatasaraylı mesai arkadaşını açıkça hedef göstererek satan büyük başkan!
Ortalığı yangın yerine çevirdikten sonra bir korkak gibi kaçmaktan çekinmeyen ve bu haliyle ne kadar güvenilir ve ne kadar şerefli bir TC vatandaşı olduğunu da dünya aleme göstermiş masum köylü! Hakkında yazılacak iyi niyet mektubu klasörlere sığmaz. Bu nedenle de daha fazla uzatmanın hiç bir anlamı yok. Dişlerini sıkarak, diliyle dişi arasında konuşan ve pek çoğumuzu dişlerini sıkmaktan dişçiye havale eden bu zavallı adama yalnızca acıyoruz ve böylesi bir yönetici profili, ancak gördüğümüz kötü bir kabus olabilir düşüncesine yürekten inanmak istiyoruz. Gerçek olamayacak kadar çirkindi...
5- Numara: Namı diğer; çorapören! "Makam ve para uğruna yapılmayacak şey yoktur" prensibinin uygulayıcısı. Kendi evine pisledikten sonra bir de orta yere pislemesi için başbakanlık siparişi ile devşirilmiş ve ne kadar doğru bir tercih olduğunu kendisini oraya getirenlere en alasından ispatlamıştır. Tuvaleti temizlemek için mutfak fırçası kullanılmaz elbette. Normal insanların yaşadığı bir ülkede, değil federasyon başkanı sınıf başkanı bile olamayacak bu kifayetsiz muhteris için yazılacak her bir kelime ahirette yazarından davacı olur. 58. maddeyi değiştirmeye çalışmakla suçladığı selefini bu yüzden alaşağı etti. "Namussuzluk öyle yapılmaz böyle yapılır" bilinci ile de ilk icraat olarak 58. maddeyi değiştirdi. Gerçekten pek çoğumuz gözlerimize inanamadık! Hala bazılarımız "gerçekten bütün bunlar oldu mu ya" diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Hangi bir icraatını sayalım ki? Her bir icraatı ayrı bir rezillik olan bu şahıs; Aziz Yıldırımdan sonra, bu ülke sporunun başına gelmiş en büyük felakettir. Canından çok sevdiğini iddia ettiği kulübünü şahsi hevesleri uğruna boğazına kadar borca sokup bir de "hibe ettim" dediği gün, o borcu senede yazdıran düzenbaz! Bu ahlakta birisi nasıl olurda herhangi bir kurumun başına başkan olabilir diye düşünenleriniz varsa onlara; "bütün g.tlerin neden müdür olduklarını anlatan hikayeyi" bir yerlerden bulup okumalarını tavsiye ediyorum. Müdürü g.t olanların başkanının ne olacağını da siz tahmin edin artık! (bu vesile ile kendisine verilmiş yetkileri adam gibi, insan gibi, hak ve hukuk bilerek kullanan ve sayıları bir elin parmağını geçmeyen istisna yöneticilerimize en derin saygı ve minnetlerimizi sunuyoruz. Ama hepimizin de bildiği gibi istisnalar kaideleri ne yazık ki bozamıyor.) Böylesi bir zavallının hala o makamda oturuyor olduğunu düşündükçe aklıselim insanları afakanların bastığı ise acı bir gerçek. Bu acı gerçeklere katlanması ise yine en nihayetinde namuslu vatandaşa düşen ağır bir imtihan! Ve tıpkı "SELEFİ" gibi, selefine rahmet okutacak kadar omurgasız ve o da gerçek olamayacak kadar çirkin.
1- Numara: Bu adamın Türk Futboluna yaptığı Azizlik hiçbir zaman unutulmayacaktır! On yıllık başkanlığı süresince edindiği bilgi birikimlerini, rakipleri hakkında istihbarat toplama yeteneği ile birleştirerek köşe başlarına yerleştirdiği kendi adamları marifetiyle, her bir hasmının yumuşak karnını elinde bulunduran ve bu sayede neredeyse yaptığı onca rezilliği örtbas etmeyi başaran büyük lider! Lider dediysek: "Gerçek bir çete lideri". Gerçek bir şantajcı... Hatta o kadar ki en nihayetinde hızını alamayıp yargıtaya bile şantaj yapan adam! İnsan düşünmeden edemiyor: hepsi, O konuşunca neden sus pus oluyor? Bir tane dürüst adam yok muymuş bunların içinde? Bir tane geçmişi temiz olan adam... Hepsi mi ya? Hepsi mi? Nasıl yani?
Savcı onu içeri alırken, diğerlerinin, bir an önce serbest kalması için bu kadar canhıraş çabalayacağını nereden bilebilirdi ki? Görmediniz mi bir an önce serbest kalsın diye nasıl da seferber olduklarını?! Metristen gelen bak konuşurum ha! Efelenmeleri nasıl da adreslerini buldu bir bir! Bu da mı gol değil be hakim bey? Bu da mı ofsayt be? Namuslu ve onurlu insanların yaşadığı bir ülkede bu bile tek başına çok şey ifade eder ama burada yalnızca masumiyet karinesi yerine geçiyor! Tamam ulan! Örtün üstümüzü de ölelim o halde! Fazla uzattınız!
Ve O- Herkesin "yumuşak karnını" elinde bulunduran adamın "yumuşak karnını" elinde bulunduran adam. Analar ne aslanlar doğuruyor deyişinin öznesi. O adamsa, diğer medya mensupları ne? (Elinde imkanları kısıtlı olduğu için çok şey yapmak isteyip yapamayan ve en azından yapılanlara destek veren diğer medya mensuplarını tenzih ediyoruz.) O varken bu dosya kapanmayacak. O ve onun gibiler varken bu ülke "onurunu ve namusunu" bu yağmacıların elinden bir gün bir şekilde mutlaka kurtaracaktır.
Onlar varsa ülkemin aydınlık geleceği için de ümit var. Ve O: "onlar" öznesinin yalın sembolü. 7 cm kısa ayakla karşısına çıkabilecek bir babayiğit var mı merak ediyoruz...
Bu, bir nevi turnusol kağıdı görevi görerek, arlı ile arsızı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, onurlu ile onursuzu, namuslu ile namussuzu, adam ile pancarı gözler önüne seren müthiş sinir bozucu ama son derece hayırlı süreçte deşifre olmuş dönekleri, onursuzları, yalancıları, namussuzları, bugün söylediğini yarın unutan omurgasızları, menfaatleri için yalan yazıp bir de onu yaymaktan zerrece çekinmeyen medya şarlatanlarını ve bilumum sair alçak taifesini, en azından en azılılarını elimden geldiğince sizler için bir kez daha buraya not etmek istedim.
Bu adamlar, nereye giderse gitsinler kendilerinden önce şöhretleri oraya ulaşacak ve ne yaparsa yapsınlar her şeyden önce, süreçte gösterdikleri omurgasızlıklarla anılacaklardır. Üstlerine yapışan bu kir ne suyla ne de sabunla temizlenmez. Damalı eşekler gibi toplumun içinde yüz karaları olarak varlıklarını sürdürecekleri ortada ama en azından biz, bir bakışta alınlarındaki lanetten onları tanıyabileceğiz. Ve bu az bir şey sayılmaz. Sadece bu nedenle bile bu süreç, hayırlara vesile olmuştur...
Bunları tarihe not düşelim ki; gelecek nesiller kimleri nasıl anacakları konusunda gerçek bilgilere kolayca ulaşabilsinler... Ne demiş atalarımız "söz uçar, yazı kalır"...
Ve bu arada sormadan edemeyeceğim: Hey FİFA! Peki ya senin saygınlığın?
Zihnimiz her daim berrak ve basiretimiz her zaman açık olsun. Selam ve sevgilerimle...
Not: sevgili editör; yazının bütün sorumluğu tarafıma aittir. Aynen bu şekliyle yayınlanmasını özellikle rica ediyorum.