23
2014
Dortmund teknik direktörü Jürgen, “ İstanbul’un bütün takımlarını birleştirdiğini düşünsene, nasıl büyük bir güç olurdu” diye alay edip giderken ülkemizden, bize düşen artık bazı şeyleri sorgulamak olmalıdır… Bugün artık, taraftarlar olarak yapmamız gereken şey, yenilgilere hayıflanmak, gerçeklere takla attırmak sağa sola sataşmak değil gerçekleri aramak, bulmak ve doğru yola bir an önce girmek olmalıdır.
Dünyanın hiçbir yerinde, durup dururken, işleyen bir tekere çomak sokulmaz. Denenmiş ve başarılı olmuş bir düzen, hiç kimsenin şahsi hırsları ve beklentileri doğrultusunda bozulmaz. Bunu hiçbir yönetici yapmaz. İzin vermez yaptırmazlar. Kendi işyerinizde, size milyonlarca dolar kazandıran bir müdürü ya da bir elemanı sırf kişisel ihtiraslarınız sebebiyle kovar mıydınız? Adam istediği kadar ya da iddia edildiği kadar ikili oynuyor olsa da, sizin sinirlerinizi sonuna kadar yıpratıyor olsa da firmaya kazandırdıklarını ve kazandıracaklarını düşünerek bunları yutar ve görmemezlikten gelir ve onu kaybetmemek için her şeyi yapardınız. Çünkü işin ucunda nihayetinde sizin cebinize girecek milyonlarca dolardan bahsediyoruz. Eğer asıl değer verdiğiniz şey kurumunuzsa, asıl önemli olan ve değerli gördüğünüz şey, yani özne siz değilseniz, işte tam da böyle yapardınız...
Profesyonel bir çatı altında, hiç kimse bir diğerini sevmek zorunda değildir. İşini iyi yaptıkları sürece çalışanlarınız sizin için değerli olmalıdır. İş hayatında başarı ancak böyle sağlanabilir. Burada duygusallığa, burada hamasete yer yoktur. Ve bu adamlar kendi şahsi firmalarında arkalarından küfür ettikleri genel müdürlerine 100 bin dolar maaşı babalarının hayrına vermiyorlar herhalde! Peki iş yöneticisi olduğun ve renklerine aşık olduğunu iddia ettiğin kulübüne gelince neden böyle olmuyor? Çok basit arkadaşlar. Orada özne kendileri. Reklamları, kişisel hırsları ve tatminleri! Kendi ceplerinden harcadıkları ve zararını kendi hanelerine yazacakları yerde ise özne, firmaları! Yani her durumda ÖZNE EŞİTTİR kendileri…
Avrupa’dan her şeyi aldık. Büyük futbolcular, büyük hocalar, büyük statlar, büyük projeler, büyük gelirler… Elimizde büyük hedefler için her şeyimiz var artık. Ama yine de bir türlü olmuyor. Sebep ise basit aslında. Elindeki malzeme ile ne yapacağını bilmeyen acemi bir kadın gibi, domatesleri soğanlardan önce soteleyip, eti tavaya en son atan yöneticilerimiz var bizim…
Oynamaktan birkaç günde sıkıldığı pahalı oyuncaklarını kaldırıp sağa sola fırlatan şımarık bir çocuk gibi, elindekinin değerini bilmeyen, onu umursamayan yöneticilerimiz var bizim…
Ve hık diyicinin gık diyicisi milyonlarca taraftarımız!..
Ağızlarını açtıklarında her şeyi ama her şeyi en iyi bilen, dünya görmüş gözleri ve gezgin halleri ile burunlarından kıl dahi aldırmayan üstün yetenekli bu seçkin beyler ve hanımlar, her türlü eleştiriden muaf ve insan üstü yönleriyle nedense yönetmeyi, yani asıl bildiklerini iddia ettikleri işi, bir türlü beceremiyorlar! Pek de hayranlık duyulası yüce varlıklar oldukları halde, “kolay mı oğlum adamın şu kadar parası var, kafası çalışmasa nasıl kazanırdı” çıkarımlarına rağmen, bir kulübü yönetmesini ve onu gerçek bir kuruma dönüştürmesini bir türlü beceremiyorlar… Oysa bugüne kadar becerdikleri onca büyük işlerin, milyarlarca dolarlık bütçeye kavuşturdukları kocaman şirketleri yönetmenin yanında bu, işten bile sayılmaz onlar için! Ama olmuyor işte! Bir türlü olmuyor… O halde elbette sorunlu olan, kendileri olamaz! Yani Kendilerinin dışındaki her şeyde olmalı sorun. Sizce de öyle değil mi?!
Oysa hepimiz biliyoruz ki, asıl sorun bizzat kendileri. Dünyanın her yerinde taraftar kitlesine sahip kulübü, dünya markası yapamayan, gerçek ve kalıcı gelirlere kavuşturamayan, en küçük bir planları ve programları olmayan, proje üretme kabızı, hasbel kadar bulundukları yerlere gelmiş bu yönetici profilinin ta kendisidir asıl sorun… Beceremediklerini itiraf etmek yerine, çalışanlarını suçlamak elbette en kolayıdır! Rivayı ve floryayı satmak ve GS adasını peşkeş çekmenin dışında ne gibi bir projeleri olduğunu hiç biri bize söyleyemiyor. Çünkü hiçbir projeleri, geleceğe dair hiçbir vizyonları ve hiçbir çabaları da yok! Rahmetli Canaydın’ın üstün çabaları ve Adnan Polat’ın gayretleriyle kavuştlukları stadın çatısını bile kapatmaktan aciz halleri ile bu kulübü getirecekleri nokta da bundan daha iyisi olamazdı herhalde!
Avrupada imkanları bu kadar büyük olan, potansiyeli bu kadar devasa kulüplerin elde ettikleri gelirlerin onda birine bile yaklaşamıyor gelirlerimiz.
Prandelli ya da Terim… Burak ya da diğerleri… Siz sorunu buralarda, dışkabukta, ağızda, burunda arayabilirsiniz. Ama şunu bilin ki asıl sorun içerde arkadaşlar. Yürekte, beyinde, ciğerde… Asıl sorun yönetmeyi bir türlü beceremeyen üst katta!
Avrupa’dan her şeyi aldık demiştim ya yanılmışım. Avrupa’dan asıl almamız gereken şey, önce İŞ AHLAKI, sonra da İŞBİLEN YÖNETİCİLER…