11
2011
Dün geceki Valencia-Atletico Madrid maçının son yarım saati izlenmeye değerdi. Hem Arda hem de Mehmet Topal'ın 60'tan sonra oyuna dahil olması bunun ana sebebi olsa da, eğer oyuna girenler İvan ve Martin olsaydı da yine aynı şeyi söylerdim...
Maç dengeli başladı. Atletico'nun hücum gücü efektif olmamasına rağmen ilk dakikalarda Valencia'nın saygınlığını fazlasıyla kazanmıştı. Valencia'nın karşısında, kendilerinde olmayan 40 milyon Euro'luk isimler vardı ama bir ekip takımı yoktu. Bunu fark ettikleri anda oyuna hükmettiler ve 60 dakika da bu böyle sürüp gitti...
Her zaman söylemişimdir, İspanya'da Barcelona-Real Madrid ve diğerleri olsa da, Valencia normal bir İspanyol takımı değil. ''O diğerleri''nden çok farklı bir stili var bu siyah beyazlıların. Hani ''makine gibi işleyen...'' deriz ya işte öyle bir şey. Hücumda İngiliz, savunmada da bir İtalyan takımını andırıyorlar. Üstelik oyun disiplinine o kadar sadıklar ki, eğer Arda Atletico'ya değil de Valencia'ya gitmiş olsaydı, inisiyatif kullanıp bu düzene isyan ettiği her anda, yedek kulübesine de bir o kadar yaklaşmış olurdu.
Valencia'yı özel kılan ana sebep, bütün futbolcuların hücumda da savunmada da birbirine yakın oynamaları. Fakat hücuma çıkarken bu yakınlığı bozmama adına Barcelona gibi 20 pas yapıp, 20 metre kat etmiyorlar. Tek bir uzun pas ya da 3 tane seri pasla, ya ilerde bekleyen ya da geriden öne hareketlenen oyuncuyu topla buluşturuyorlar. Böylece o aradaki 20 m. mesafeyi de bütün takım topsuz koşu yaparak aşıyor. Sonuçta da, hücuma çıkarken bloklar arası mesafe korunmuş ve en fazla yarım dakikada rakip kaleye 20 m. yaklaşılmış olunurken, kademeli paslarla çıkılmadığı için de olası top kaybında kontra yenmemiş olunuyor.
Savunma anlayışı ise hücuma göre daha az karmaşık... 4-4-2'den, 4-5-1'e dönüyorlar ve eğer skor avantajı yakalanıp, geriye çekilmek istenmişse, topu size veriyorlar. Siz topla rakip yarı sahaya geçtiğinizde 15 m. daha ilerliyorsunuz, sonra da geriye dönmek durumunda kalıyorsunuz. Çünkü birbirlerine o kadar yakın oynuyorlar ki, iki blok arası mesafe en fazla 5 m. olduğu için sizin hamle şansınız da 0'a inmiş oluyor. 3. bölgede sadece 5m.'lik bir alanma oynayabilmenize müsade ettiklerinden dolayı da, oyun tamamen kilitleniyor. Gerçekten de çok sinir bozucu bir taktik bu...
Bunu aşabilmek için dar alanda oynayabilecek futbolculara ihtiyacınız olduğu gibi, dönüşümlü olarak ceza sahasına devamlı girip çıkacak sürpriz futbolculara da gereksiniminiz var. Yoksa sadece topu kanatlara aktarıp içeri keserek oyunu karambole dönüştürmek yeterli olmayabilir. Öyle ki İbrahimoviç bile kaybolabilir bu kısır taktikle... Bu yüzden orta sahadan mutlaka birilerinin içeri girmesi, birilerinin de o 5m.'lik alanda efektif olabilmesi gerekiyor. İşte 60'tan sonra Arda ve Diego'nun oyuna girmesiyle maçın şekli de değişmiş oldu. Eğer ikisi de sadece 15 dk. önce oyuna dahil edilmiş olsalardı, şu anda belki de Arda'nın İspanya'daki ilk asist ya da golünü konuşuyor olurduk...
Unai Emery hangi gerekçeye dayanarak 60 dakika mevcut duruma sabretti, anlamak oldukça güç. Fakat en azından bundan sonra Arda-Falcao-Diego ve Reyes dörtlüsünün Atletico'nun vazgeçilmez hücum hattı olacağı da ortaya çıktı.
Arda maçı iki asist ve bir golle ya da üç asistle bitirebilirdi. Soldan sağ geçti, ortaya yöneldi, ceza sahasına sürekli girip çıktı. En belirgin özelliği ise son paslardaki sakinliğiydi. Heleyse sağ kanattan iki futbolcuyu çalımlayarak ceza sahasına girmesi görülmeye değerdi. Eğer bu pozisyonda ilerde Falcao değil de Baros olsaydı, Atletico beraberliği yakalamış olurdu. Çünkü birbirlerini daha yeni tanıdıkları için Arda'nın iki kişiyi geçerek topu oraya kadar taşıyabileceğinden habersizdi Falcao... Bu yüzden boşa kaçmamış ve gol de harcanmıştı.
Yine soldan aldığı topu çizgiye kadar taşıyıp her zamanki hareketiyle oyuncuyu yere yatırması da oldukça komikti. Zaten İspanyol futbolcular Arda'nın bu özelliğini keşfedesiye kadar daha çok yerlere yatıp sürükleneceklerdir. Arda bu topu ortaya çıkardığında ise top talihsiz bir şekilde Diego'nun ayaklarına dolandı ve pozisyon da kaçtı.
Yine ceza sahasına yaptığı bir koşu vardı ki, bu koşuya yerden pas atmamak ayıp olurdu. Arda'nın dip koşusuyla maç boyunca ilk defa ara pas attı Atletico. Eğer top biraz daha hızlı olsaydı, Arda bu topu içeriye çevirecek ve Falcao da boş kaleye topu yuvarlayacaktı. Fakat top yavaş geldiği için solundaki futbolcu açıyı daraltmış, böylece Arda da hafif çaprazdan şansını denemeye çalışmıştı. İyi de vurdu fakat olmadı.
Atletico'nun girdiği üç pozisyonun 60'tan sonra olması ve üçünde de bizzat Arda'nın yer alması tesadüf değil. Zaten İspanyol spikerin bile Arda'nın oyuna girmesiyle Galatasaray'ın eski kaptanı olduğunu vurgulamasından hemen sonra bir zamanlar Real Sociedad'ta forma giyen Nihat'ı anması da oldukça manidardır. ''La Liga'ya damga vuracak Türk'' beklentisine dün çok iyi cevap verdi Arda. Tabi kendisinin bu kadar sivrilmesi, Diego da oyuna girdikten sonra topun önde kalmasıyla birlikte kolaylaştı. Bu arada dün izlediğim Diego, Galatasaray'ın en büyük eksikliğini hatırlattı bana...
Evet belki Atletico, Valencia gibi bir sistem takımı olmayacaktır ama hücumdaki bireysel yetenekler iyi bir uyum yakalayabilirlerse, oldukça efektif bir takım da çıkacaktır ortaya...
Mehmet Topal'a da özel bir parantez açmadan geçemeyeceğim. Galatasaray'da 10 m. çaplı bir dairede oynadığı için eleştirdiğimiz Topal, tamamen bir taktik oyuncusuna dönüşmüş artık. Takımla beraber hareket etmesi, doğru zamanda doğru pres yapmaya çalışması bunun bir kanıtı. Avusturya maçında Selçuk Şahin'e sık sık el hareketi yaparak kendisiyle uyum halinde olmasını istemesi de bu söylediğimi destekler niteliktedir. Her şeyden önce sabit bir noktada durmaması ve devamlı hareket halinde bulunması bile kendisini ne kadar geliştirmiş olduğunun bir göstergesi olsa gerek... Zaten Valencia'nın Juan Mata gittikten sonra en önemli oyuncusu konumuna gelen Soldado, 14 milyon Euro değerindeyken, Mehmet'in değerinin de 10 milyon Euro olması, aslında bir çok şeyi de açıklıyor sanırım. Dün akşamki maçta ilk 11'de sahaya çıkmaması benim için bir sürprizdi.
Dün gece maçın son 30 dakikasını izleyebilmek adına 60 dakika beklemek, bence değerdi... Umarım ilerki haftalarda Arda ve Nuri'nin buluşması maçın başlama düdüğüyle birlikte gerçekleşir. Ve umarım bundan 5 sene sonra Sercan Yıldırım, üzerinde M. United forması varken, Liverpoollu Emre Çolak'la tokalaşır saha içinde... :)
Ne kadar komik bir örnek oldu bilmiyorum ama Mehmet Topal Galatasaray'da yedek beklerken Valencia'ya gittiğinde de hepimiz şaşırmamış mıydık? Hatırlayın, Rijkaard Mustafa Sarp'ı sahaya sürerken, Mehmet Topal'ı da yanında oturtuyordu...
Şu anda Arda'nın tek ihtiyacı olan sadece biraz şans. Tıpkı Sercan'ın ve Emre Çolak'ın olduğu gibi...
Sevgiler...