Başımızda öyle bir Federasyon Başkanı var ki, Fenerbahçe'nin lehine alınan kararlarla özellikle Galatasaray'ı sindirebilmek için inceden inceye her türlü kurnazlığın hesabını yapıyor. Belli başlı örnekleri vermek gerekirse;

1- Eski hükümle verilmiş ceza öncesi yeni bir kanun çıkartılarak Fenerbahçe'nin Manisa karşısında 46 bin seyirciyle ödüllendirilmesi.

2- Galatasaray Fenerbahçe maçının 8 Aralık'a değil, Trabzon'un Lille ile oynayacağı, bundan dolayı da hafta içi Galatasaraylılar iş çıkışı stada yetişemesin diye maça erken saat ayarının çekilmesinin UEFA statüsüne göre zorunlu olacağı 7 Aralık'a alınması.

3- Milli maçta Volkan ve Emre tribünlere küfür ederek futbol yasasına göre apaçık bir ''suç'' işlemişken kendilerine bir ceza verilmemesi.

4- Bu sezon dört büyüklerin kendi aralarında oynayacağı maçlarda rakip taraftarların stada alınmaması kararının Beşiktaş Fenerbahçe maçıyla değil de, Beşiktaş Galatasaray maçıyla başlayacak olması...

Hatırlayın, 27 Ekim'de oynanan Beşiktaş Fenerbahçe maçından önce rakip taraftarın stada alınmayacağı duyuruldu. Ancak bu karar bilinçli bir şekilde o kadar geç açıklandı ki; Fenerbahçe'ye ayrılan biletler çoktan tükenmişti bile... Bu yüzden de hem valilik hem de Beşiktaş yönetimi bir açıklama yaparak Fenerbahçe seyircisinin İnönü'ye gelebileceğini belirtmişti. Nitekim maç esnasında Fenerbahçeliler stattaki yerlerini aldılar. Fakat bu lütuf kendilerine yetmezmiş gibi bir de kapı kırarak bir sürü biletsiz seyirci de maça dahil oldu. 3. Dünya ülkelerinde gerçekleşecek bu skandal olaya rağmen Federasyon Fenerbahçe'ye 60 bin lira gibi son derece komik bir para cezası verdi ki, aynı maçta Beşiktaş seyircisi kötü tezahürat ve sahaya atkı atılması sebebiyle 80 bin TL para cezasına çarptırılmıştı.

Zaten şaibeyle başlamış olan bu ligde hassas kararlar alınarak son derece adaletli olmak gerekirken, eğer ucu bize dokunan sınırlara dinamit koyulmaya kalkışılırsa, bu iş olmaz. Medya bu oyunları görmezlikten gelerek Federasyon'un suyuna giderse bu iş yürümez. Galatasaray yönetimi de tüm bunlara rağmen pasif davranırsa bu iş artık çığırından çıkmış demektir.

Üzerimize inceden inceye oynanan oyunları görmezlikten gelerek futbolumuzun temizlenme sürecinin barış rüzgarları eşliğinde olması gerektiğini düşünüp ''mahallenin saf delikanlısı'' rolüne bürünürsek bu iş gerçekten olmaz... Çünkü temizlenme aynı zamanda ''devrim'' demektir ve hiç bir devrim de etliye sütlüye bulaşmadan gerçekleşmez.

Yapmamız gereken tek şey tüm bunlarla mücadele etmek daha net bir ifadeyle tüm bunlara ''savaş açmaktır.''

Fatih Terim maç esnasında hakemin bir fahiş hatasını mı gördü; bu durumda maç sonunda Adanalı gibi kükreyip esmeli... Bir hafta boyunca bu sözler kalmalı gazete sütunlarında...

Medya bizim lehimize asılsız haberler mi yapıyor? Hemen mahkemeye verilmeli. Adnan Polat'ın, Ali Sami Yen'in isminin Arena'ya verilmesine karşı çıktığı için Türk Telekom'u kötülediği gibi, o yayın organları da bütün Galatasaray camiasına kötülenmeli. Apaçık bir şekilde ''bir daha bu gazeteyi almayın'' denilebilmeli...

Federasyon'un kararları adaletsizliğe işaret mi ediyor, Galatasaray'a çifte standart mı uygulanıyor? Hemen bu duruma itiraz edilmeli. Buna rağmen geri adım atılmazsa Cumhurbaşkanlığı'na kadar çıkıp Futbol Federasyonu'nun denetlenmesi istenmeli.

Yıllar boyunca hep aciz kaldık, sesimizi bir türlü gerektiği gibi yükseltemedik ve bu yüzden de hep hakkımız yendi... Şimdi hepinize soruyorum;

Hak aramak bu kadar mı zordur?

Hak aramak için silahlı çete örgütü kurun demiyorum ki size, tepkinizi gösterin diyorum ve bu da 5 dakikalık iş zaten...

Türk Futbolu'nun temizlenme sürecine pasif ve aciz kalırsak üzerimize oyunlar da oynarlar, bizi inceden inceye sindirmeye de kalkışırlar, dinamit koyup duvarlarımızı da tahrip ederler. Bu süreçte bizzat aktif rol almalıyız; hem Galatasaray'ın, hem de Türk Futbolu'nun selameti adına...

Son olarak diyeceğim şu; Bir zamanlar ''beş dakkada Beşiktaş'' vardı. Lütfen son dakikalara dikkat edelim. Gerçi orta sahada Necip'in yerine Veli, sağ kanatta da Simao'nun yerine Quaresma oynarsa buna da gerek yok...

Sevgiler...