27
2011
Galatasaray'ın sezon başından beri oturtmaya çalıştığı oyun anlayışı son Beşiktaş maçında da görüldüğü üzere sekteye uğrayınca, Fatih Hoca da çareyi 4-4-2'ye dönmekte buldu. Zira 4-1-4-1 dizilimimdeki sabırlı ve kontrollü oyun, ceza sahasında çoğalmanın önüne set çekiyordu. Çünkü gizli forvet pozisyonundaki Kazım bu görevi yerine getirmekte yetersiz kalıp, orta saha da statik oynayınca, savunmayı dağıtmakla görevli Elmander'in çabaları anlamsızlaşıyor, Galatasaray pozisyona giremiyordu...
Aslında Karabük'e karşı da çift forvetle maça başlamıştık. Fakat buradaki mantık ''4-1-4-1'le pozisyona giremiyorum'' değil, ''kazanan takım bozulmaz'' düşüncesinden ibaretti. Şöyle ki; bu maçın 3 gün öncesinde Samsun'a karşı aldığımız galibiyetin sırrı, Mustafa Sarp'ın golünden sonra Elmander'in oyuna dahil olmasıyla gerçekleşmişti. O maçta 7 dakika Elmander-Baros, 22 dakika da Elmander- Sercan ikilisi görev alınca hem maçı 3-1 kazanmış olduk, hem de Karabük deplasmanında Galatasaray'ın hangi sistemle maça başlayacağı belirlenmiş oldu...
Karabük'te Elmander-Sercan ikilisiyle 2 net gol kaçırınca artık Galatasaray'ın da gerçek oyun kimliğini bulduğuna inanıyorduk hepimiz... Ancak bu durum sadece 14 dakika sürdü. Muslera atılınca Fatih Terim Riera'yı oyundan aldı, Sercan'ı sola çekti ve Galatasaray da ileride Elmander'i yalnızlığa terk etmek mecburiyetinde kaldı. İşin enteresan boyutu ise 1-0 yenikken Fatih Hoca'nın riske girip 81'de Baros'u oyuna almasında yatıyordu. Zira Baros topla ilk buluşmasında penaltı yaptırarak maçı döndüren adam oldu. Aynı Baros üç hafta sonra Bursa karşısında da maçı çeviren adam olacaktı. Fakat tüm bu donelere rağmen, hedeflenen sisteme yani 4-1-4-1 engeline takılacaktı Baros ilerleyen haftalarda...
Muslera o gördüğü kırmızı kartla Galatasaray'a öylesine bir kazık atmıştı ki; akabinde Eskişehir maçına çıkarken hem Sercan'ı hem de Baros'u yedek kulübesinde görecektik; belki biraz şaşırarak, biraz da sitem ederek... Fakat o maçı 2-0 kazanınca ''beş günde ne oldu da 4-4-2'den vazgeçildi'' sorusunun üzerinde kimse fazla durmadı. Halbuki Karabük maçında Muslera'nın kırmızı kart pozisyonu yaşanmasa ve Galatasaray da o maçı kazanmış olsaydı, Fatih Terim'in ''kazanan takım bozulmaz'' düşüncesiyle tam 10 hafta öncesinden bu yana 4-4-2'ye aşina olabilirdik...
Bu takım sezon öncesi hazırlık kampını da sayarsak yaklaşık 5 aydan bu yana 4-1-4-1 üzerine yoğunlaşmış durumda. Fakat buna rağmen kat edilen mesafe az, atılması gereken adımlar ise oldukça fazla. Zira ''organize atakla ceza sahasında çoğalıp, pozisyona girme'' adına büyük sıkıntılar yaşadık. 4-1-4-1'le hala bu durumu çözebilmiş de değiliz.
4-4-2'yi ise Karabük maçının ilk 14 dakikasını saymazsak, 5 aydan bu yana ilk defa oynadık. Sadece bir maç... Sivas maçı... 59. dakikada da maç 2-0 oldu. Benim sorum ise şu:
Biz 5 aydan bu yana 4-4-2 ile yoğrulsaydık, Elmander ile Baros birbirlerini babalarından bile daha iyi tanısalardı; bu takımın futbolcuları 5 ay öncesinden kimyasal bir reaksiyona girselerdi 4-4-2 ile... 59. dakikada maç kaç sıfır olurdu?
Sevgiler...