Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Cruyff Amca Ne Demiş?
 Eyl
13
 2011

Rijkaard'ın başarısız olmasının ana nedeni; Ayhan, Sarp ve Barış'lı orta sahaya rağmen Galatasaray'ı 4-3-3 oynatmasıydı. Bunun yanında hem defans, hem de ofans kurgusu birbirinden o kadar bağımsızdı ki, futbolun bu total sistemi statiğe çevrilerek, resmen katlediliyordu.

Baros her maç yalnızları oynuyordu. Ne sağdan Burak Yılmaz gibi dönüşümlü olarak ceza sahası içine sürekli girip çıkan birisi vardı, ne de soldan eski Tuncay misali hızlı ve sürpriz koşular yapan birisi... E orta saha göbeği de statik kalınca, rakibin kademe anlayışı bozulamıyordu. Ofansta, uzak forvetlerin, merkez forvet ve orta saha ile aralarındaki mesafe 30'ar metreydi. Saha muazzam genişlikte kullanıldığı için yardımlaşma gibi 4-3-3'ün en büyük erdemi olan ''yakın oynama'' kavramı da ortadan kalkıyordu. E yer değiştirme de olmayınca, oyun tıkanıyor böylece maç, ya Arda, ya Kewell ya da Keita'nın bireyselliğine dönüşüyordu.

Savunma kurgusu ise 1960 modeldi. Top rakibe geçtiğinde defans hattı anlamsız bir şekilde geriye sürüklenirken, kenar forvetler de iki ölü bölgeyi gereksizce işgal etmeye devam ettikleri için ''oyun dışı'' kalıyorlardı. Böylece zavallı orta saha, 60 metre çaplı bir alanı kontrol etmeye çalışıyordu. Orta sahanın gardı düşünce, topu tekrar kazanıp ileri taşımak şöyle dursun, rakip ceza sahasına girecek mecalleri de kalmıyordu tabiki...

Dünyanın bütün takımları ofansta da defansta da beraber hareket etmeye çalışırken, Rijkaard Galatasaray'ı adeta ikiye bölmüştü. Total futbolun en büyük temsilcisi olan 4-3-3'te, yardımlaşmak suç, yakın oynamak günah, yer değiştirmek ise ölüm cezasıydı. Rijkaard'ın Galatasaray'a bu erdemleri kazandırmasından dolayı kellesi alınırken, tüm bunlardan ders çıkartmayan bir taraftar vardı tribünde; Fatih Terim...

Fatih Terim'in ne kadar iyi bir motivatör olduğu tartışılmaz, fakat ne kadar iyi bir taktisyen olduğu tartışılır. Dün akşam İ.B.B karşısındaki takımın, Rijkaard'ın Galatasaray'ından ne farkı vardı? Üstelik orta alanda Türkiye'nin hiç bir takımında olmayan Melo-Selçuk ikilisine sahipken, teknik kulübede Fatih Terim'den ziyade, Rijkaard'ı anımsıyor oluşumuz aslında tek bir eksikliğin sonucudur; Organizasyon...

Organizasyon o kadar geniş bir kavram ki, defans kurgusundan ofans kurgusuna, taktikten dizilişe, alan savunmasından hücum prese, korner atışından faul yapmaya kadar bütün kavramları bünyesinde barındırır. Oyuncuyu isteklendirmekten ziyade, futboldaki asıl mesele, 11 futbolcuyu ortak hedef doğrultusunda organize edebilmektir.

İlk önce oyuncu yapısına bakarsın ve eldeki futbolcuları en iyi organize edebilecek sistemi belirlersin. Eğer bunu yanlış yapmışsan, oyun bir müddet sonra ya belirsizliğe, ya karambole, ya da bireyselliğe dönecektir.

Galatasaray dün belirsizdi, anlaşılmazdı ve net değildi. Tıpkı Rijkaard'ın Galatasaray'ı gibi bir o kadar da karmaşıktı. Bundan sonra Fatih Terim 4-3-3'ten vazgeçmediği sürece ilk önce organizasyondan uzak, belirsiz bir takım göreceğiz sahada. Daha sonra da karambole doğru sürüklenen bir oyun...

Oyun bireyselliğe de dönmeyecek. Çünkü ne Arda ne Kewell ne de Keita var Fatih Hoca'nın elinde... Bu bir şanssızlık olsa da, bana göre bu büyük  bir şanstır. Fatih Terim'in mevcut kadroyu en iyi organize edebilecek doğru sistemi bulmasını sağlayacaktır bu detay... Yani 4-4-2'yi...

Ancak bu süreç, Terim'in takıntılarına yenik düşerse, belki de hiç başlamayacaktır. İşte benim en korktuğum senaryo da bu açıkçası. 4-3-3 illetinden kurtulamamak...

''Galatasaray neden 4-3-3 oynayamaz'' ı daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Tekrar kısaca değinmek gerekirse; Tek ön liberonun önünde ''box to box'' kavramına uyan iki tane saf orta saha olmadıkça bu sistem işlemez. Kendi ceza sahasıyla rakip ceza sahası arasında gidip gelecek, hem pasör olacak, hem de devamlı boşa kaçacak iki tane futbolcudan söz ediyorum. Bu oyuncular ne Sabri, ne Eboue ne de Selçuk değildirler. Kaldı ki sadece bu tarz oyunculara sahip olman yetmez, aynı zamanda sistemin doğru kurguyla bütünleşmesi de gerekir ki, bu da teknik direktörün işi. Eğer top rakibe geçtiğinde defans hattı geriye sürüklenir ve kenar forvetler de devre dışı kalırsa, orta sahanda Xavi ve Iniesta da olsa afallarsın...

Bu sistemi özel kılan ayrıntı ise uzak forvetlerin çakılı kalmamasıdır. Ceza sahasına koşu yaparak, ara pas istemeleri gerekir bu futbolcuların. Orta sahadan sürekli ara pas atmayı kollayan Selçuk gibi bir futbolcuya sahipken, onun bu özelliğinden yararlanamamak ise oldukça acı bir durum. Bu gerçek karşısında insan ister istemez transfer politikasını da sorguluyor... Çünkü sağda Kazım, solda da Riera oynayacaksa, Selçuk'un bu özelliğinden de mahrum kalacağız demektir. Takımdaki yana ve geriye pas oranının çok olması da işte bu durağan futbol anlayışından kaynaklanıyor. Kazım yürüyerek ceza sahasına yöneldiği sürece bu kısır döngü de böyle devam ede duracaktır. Riera da Kewell gibi rakip kaleye yaklaşarak sürekli golü arayan bir futbolcu değil. O halde neden 4-3-3?

Galatasaray'da oyun bilgisi en kısıtlı oyuncular ne yazık ki Fatih Terim'in vazgeçilmezleri arasında. Kazım, Sabri, Hakan Balta, Servet ve Gökhan Zan'dan bahsediyorum. Taktik bilgisi yetersiz oyuncuları Rijkaard bile adam edemedi, onları ortak hedef doğrultusunda takımla uyumlu bir hale getiremedi. Fatih Terim de kapasitesi belli olan futbolcuları, dünyanın en özel sisteminde oynatmaya çalışırsa, bu adamlara da birer haksızlık yapmış olur. En kısa zamanda bu gerçeğin farkına vararak sistemini değiştirmesini ve oyuncu tercihlerindeki bazı takıntılarından da kurtulmasını temenni ediyorum. Cruyff amca demiş ki;

''Futbol basit bir oyundur. Zor olan ise basit futbol oynamaktır.''

Galatasaray, 4-3-3'ün hakkını verecek iki tane ''box to box'' ve iki tane de uzak forvet oyuncusuna sahip değilken, bu görevi kapasitesi sınırlı olan futbolculara yüklemek, üstelik yanlış kurguyla bunu yapmaktır zor olan... Ki Cruyff amca da zaten buna değinmiş. Aslında apaçık diyor ki;

''Teknik direktörler kendilerini ispat edebilmek adına her zaman detaylarda boğulacaklar ve kolay yoldan başarıya ulaşmak varken, zoru deneyeceklerdir.''

İşaret ettiği nokta ise belli bir makama ulaşmış kişilerin ''farkındalık'' yaratma arzusu...

Oysaki futbol, bir kuantum fiziği değil. En iyi sistemi bulmak ve en iyi kadroyu seçmek için profesör olmak da gerekmiyor. Futboldaki en büyük zorluk, 11 futbolcuyu ortak hedef doğrultusunda organize edebilmektir. Ve işin ilginç tarafı da bunun ancak basit yollarla yapılabileceğidir. Bunu başarabilmek de başlı başına bir farkındalıktır zaten...

Fatih Terim'in kendisiyle inatlaşarak tekrar bir maceraya girmesine gerek yok. 4-3-3 olmayacağına göre elinde iki seçenek kalıyor. Ya merkez forvetin arkasına bir 10 numara koyacak, ya da forveti çiftleyecek. Diego alınamadığı için 4-2-3-1'i denemek de sadece bir zaman kaybı olur. Bu yüzden 4-4-2 oynamak, Galatasaray için artık kaçınılmazdır. Bir nevi ''kader-i mutlak'' hükmündedir artık...

Baros ya da Elmander'in yanında Sercan oynadığı vakit, bütün organizasyon daha çok belirginleşeceği için işler de kolaylaşacaktır. Fatih Terim illa bir ''farkındalık'' yaratmak istiyorsa, Sercan Yıldırım'ı bir Arif Erdem ya da bir Necati Ateş'e dönüştürerek bunu başarabilir...

Hani Fatih Hoca'ya ''pas atmak'' benim haddime olmayınca, ben de topu Cruyff amcaya verdim. Bundan sonra topu ağlara göndermek ise tamamen İmparator'a kalıyor...

Sevgiler...





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2012
  2011
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...