15
2013
Burada destan yazıp sayfalar dolusu rezilliği anlatacak halimiz yok!
Gözlerimizle gördüklerimize mi yoksa onların sürekli gözümüzün içine sokmaya çalıştıkları yalanlara mı inanacağız! Her şey kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyorken birileri bize Fenerbahçe masalı anlatıyorlar! TRT bile bu oyunun içinde olunca geriye söylenecek bir şey de kalmıyor!
Real Madrid maçlarındaki, İspanya basınının bile görüp utandığı fahiş hataları göz ardı ederek, oynanan oyunu ve sarf edilen eforu küçümsemeye kalkanlar bir kez daha Galatasarayın büyüklüğü ile kıçlarının üstüne oturmak zorunda kalmalarının acısını, sözümona bu maçları hiç oynanmamış gibi sayarak çıkarmaya çalışıyorlar!
İki takımın Avrupada geldiği noktayı kıyaslayarak "Galatasarayı daha az başarılı" bulanlar ne hikmetse aynı zamanda "hem Fenerbahçelilikleri ile meşhur, hem de Galatasaray düşmanlığı ile dörtbaşı mamur" şahıslar!
Vicdanları yüreklerini çoktan terk etmiş bu şaklabanlar, iki takımın oynadıkları takımları ve o maçlardaki oyunları ve dahası o maçları yöneten hakemleri alelacele dahi olsa etüt etseler takkeleri düşecek, kelleri de görünecekti!
Ama tabi yürekleri ve başka bir yerleri bunu yapmaya yetmediği için, “sade suya tirit alıntılarla” Fenerbahçelerine methiyeler düzmeyi tercih ettiler!
Elbette etsinler. Biz de ederiz! Rakibimizi tebrik etmekten aciz bir topluluk değiliz.
Bizim 20 yıl önceki başarılarımızı ancak bugün elde edebilenler için bu elbette büyük bir başarıdır! Ama bunu Türk Spronunun en büyük başarısı olarak yedirmeye kalkarsanız o zaman biz de bunları, size yediririz!
Acaba şu oynanan futbol benzeri şey ile gerçekten üç kupayı da alacağına inanıyorlar mı Fenerbahçelerinin! Hiç sanmıyoruz.
Her zaman yaptıkları gibi kendileri çalıp kendiler oynuyorlar.
Şampiyonlar ligi gibi dünyanın en büyük organizasyonunda son sekize kalmayı, “luceskunun anti futbolu ile bile, iki kez üstüste kazanabileceği” bir seviyeye indirgenmiş bir kupada yarı final oynamaya üstün görmek, ancak ve ancak fanatizm perspektifi ile açıklanabilecek bir hazımsızlık sendromudur!
İki başarı arasındaki “Galatasaray lehine” olan büyük farkı “Fenerbahçeliliği ile meşhur” Türk medyası görmemezlikten gelse de bu açık farkı, iki apoletin, dünya medyasındaki yansımalarına ve haber değerine baktığınızda da rahatlıkla görebilirsiniz.
Kaldı ki boğazına kadar şaibe ve rüşvete bulaşmış şu hali ile UEFA’nın, kurasına ve hakem atamasına bizler nasıl güven duyabiliriz!
Şikesi sabit kulübün, “aklanma süreci temyizde olgunlaştırılırken”, “yapılan pazarlıklarla” “sözde mağduriyetin giderilmesi adına” “UEFA kupası finalinin” kendilerine peşkeş çekilmediğine bizi kimse inandıramaz! Hele ki şu oynadıkları şeye bakınca!
Platini ile yapılan 45 milyon avroluk pazarlığın ne olduğu ortaya böylece yavaş yavaş çıkıyor!
Sonuçta bizim de çok şükür ki bir çift gözümüz var! Oynadıkları futbol ile geldikleri nokta arasındaki ters orantı, yapılan hakem hataları ve atamalarını, çekilen şanslı kuraları da göz önüne aldığınız da bulundukları yere gelmediklerinin adeta ÇEKE ÇEKE GETİRİLDİKLERİNİN en açık ispatı…
Dün gece Eskişehir sporla yaptıkları maç ile ise, yurt içinde zaten hiçbir pervalarının olmadığını ve amaca giden yolda sınırsız yolsuzluk yapabileceklerini bizlere bir kez daha hatırlatmış oldular!
Ve bir kez daha maçın yorumcuları, oynadıkları “bu kepaze futbolu” aklamanın yolunu ustalıkla buluverdiler! “Lazio yorgunluğu!”
(Biz de o halde soruyoruz arkadaşlara; Laziodaki o utanç verici futbolun bahanesi neydi peki!?)
Nedense bu yorgunluk denen şey, iki gün önce, 10 kişi ile 60 dakika mücadele ettikten sonra 3-0 lık skoru lehine çevirmek için bir dünya devi ile ve yine rezil bir hakem sahadayken mücadele etmek zorunda kalan takımın futbolcularına uğramamıştı bile!
2-0 ı korumak mı, 3-0 ı çevirmeye çalışmak mı daha yorucu!?
Deplasmanda Karabük gibi ligin belki de en tehlikeli ve hızlı adamlarını barındıran takımına tek bir pozisyon bile vermeden hem de kenarda hocasız galip gelen Galatasarayın ise bu, bu haftaki ilk maçıydı biliyorsunuz!
Birileri bizimle fena halde kafa buluyor! Oynayacağımız rakiplerin rahatlamasına da izin yok! Antepin buz gibi golüne ne oldu peki!
Nihat Ağanın otelinde uyutulan Türkiye için bunlar yadırganacak şeyler mi!?
iki yıl önce batmak üzere olan geminin "korkak faresi" şimdi yeniden sahne aldığına göre işler tıkırında olmalı!
Ama ne yazık ki onların bu pervasızlığını ve bu cesaretini bu boyutlara taşıyan önemli bir ayrıntı iki takımın “taraftar profili”...
Şunu açıkça belirtelim ki, Lazio ya da daha beteri Eskişehir Spor maçındaki gibi bir futbol ortaya koysa bu takım, evvela kendi taraftarları tarafından yuhalanırdı! Bu maçlardaki performanslarından dolayı, cristian, topuz, topal, egemen, hatta ve hatta gökhan gönül sahayı ıslıklar arasında terk ederdi!
Hamite, şampiyonlar liginde 8 gol atabilmiş Buraka, oyuna girdiği her defasında bir şeyler katabilecek kabiliyette olan Amrabata, asla pes etmeyen Sabriye, Gökhana karşı bu taraftarın bazılarının sergilediği tutum “açık bir terbiyesizliktir!”
Daha da acısı ise; “İyi futbol” oynamaya çalışan ve çoğu zaman da taraftarını, oynadığı futbol ile tatmin etmeyi başaran bu takımın, “uyuyan ve taraftarlarını da uyutan yönetiminin” yüzünden, kendisine kurulmuş tuzaklara “sahada” cevap vermeye çalışırken, taraftarından yeterli desteği göremiyor olmasıdır!
Kadir kıymet bilmez bu taraftar topluluğu, bütün bu şer cephesine, futbol oynayarak karşı koymak zorunda bırakılan böyle bir takımı ve o takımın bu kadar özverili çalışan teknik ekibini hak ediyorlar mı!
İşte bundan oldukça şüpheliyiz!
Bütün bunlara rağmen, keserin dönüp sapın döneceği ve hesabın bu şer cephesine gireceği o günü yine büyük bir sabır ve heyecan ile bekliyoruz...