02
2018
Ndiaye transfer edilmişken, Trabzon deplasmanında Belhanda ile maça başlanmasını, Emre Akbaba alınmışken hala 4-1-4-1'le oynamaya çalışmamızı vs. hepsini geçtim, Fatih Hoca'nın ilk önce şunu idrak edebilmesi lazım: Boşluk futbolunda artık düşünme payı Avrupa'da ortalama 0.75 saniye ise Türkiye'de de bu süre maksimum 1 saniyedir. Bu yüzden eğer amaç pas oyunuyla boşluk bulup sonuca gitmekse, sürekli yer değiştirip oyunu hızlandırmaktan başka çare yoktur. Nokta.
Biz ne yapıyoruz? Hem yavaş oynuyoruz hem de durarak oynuyoruz. Olacak iş değil.
Bir hafta önce Alanyaspor, ikinci golü yedikten sonra oyun disiplininden tamamen koptu. Top, Galatasaraylı futbolcuların ayağına geldiğinde düşünme payı 2.5 - 3 saniyelere kadar çıktı. Galatasaray sürekli boşluk buldu ve farka gitti. Böyle bir rakip, senede en fazla iki, bilemedin üç kere çıkar. Çünkü burası Brezilya Ligi değil. Fatih Hoca'nın artık bu gerçeği görmesi lazım. Fatih Terim üst sıralardaki her hangi bir Brezilya Ligi takımını çalıştırsa, bu oyun anlayışıyla o ligi domine eder. Çok net. Ancak bu kadar demode bir ayağa pas aylayışı bu topraklarda artık işe yaramıyor. Çünkü futbol sürekli gelişiyor. Bütün takımlar belli bir oyun disiplini içerisinde birbirine yakın ve temaslı oynuyorlar. Eskisi gibi küçük takım, büyük takım ayrımındaki uçurum farkı artık ortadan kalktı.
Herkes 6-0'dan sonraki yorumlarıyla Hıncal Uluç'a kızdı. Adamın üslubunu beğenmeyebilirsiniz. Lakin sorduğu çok basit bir soru var: Adam diyor ki, ''Galatasaray ikinci golden önce ne oynadı?'' Haklı ve yerinde bir soru. Hadi cevap verin bakalım, ne oynadık? Oyunu kurabildik mi? Hayır. Oyunu hızlandırabildik mi? Hayır. Sağlı, sollu kanat akınları yapabildik mi? Hayır. Peki ne yaptık? Boşluk bulabilmek adına sürekli oyun kurma denemelerini, her zamanki gibi yavaş ve durağan bir futbol anlayışıyla yerine getirmeye çalıştık. Başka da hiç bir şey yapmadık. Bu yüzden üslubu bir tarafa bırakırsak, adam aslında kızmakta haklı. Çünkü maçlara o kadar demode bir taktikle başlıyoruz ki, maçı izleyenler için de böylesi sıkıcı bir futbola tahammül edebilmek gerçekten çok büyük bir sabır gerektiriyor.
Trabzon maçına da aynı demode anlayışla başladık. Adamlar biraz baskı yapıp, oyunu hızlandırınca hemen çözüldük. Açıkçası bu maç, Şampiyonlar Ligi öncesi defolarımızı görebilmek adına bizim için iyi bir prova oldu. Göztepe maçından sonra böylesi bir taktik anlayışla oynamaya devam edersek, Şampiyonlar Ligi'nde vereceğimiz ilk pozisyon gol olur çünkü görünen köy kılavuz istemez demiştim. Trabzonspor bu gerçeği maalesef acı bir şekilde tescillemiş oldu.
Yavaş ve durağan bir futbol anlayışla oynamaya devam ettiğimizden dolayı, transferin son günü Edinson Cavani'yi alıp, hemen ilk 11'e koysaydık bile, yine de değişen bir şey olmayacaktı. Bu yüzden santrafor almışız ya da almamışız (oyun anlayışımızı değiştirmediğimiz sürece) bunun hiç bir önemi yok. Galatasaray bu futbolla bırakın geriden gelip öne geçmeyi, 2-0'ı bulmadığı taktirde her zaman zorlanacaktır.
Göz var nizam var. Galatasaray ofansif yerleşmede de çok büyük hatalar yapıyor. Oysaki Avrupa'nın en büyük kulüpleri bile hücuma çıkarken kademeli olarak yerleşiyorlar. Biraz kopya çekmek gerekmez mi? Top daha Maicon, Ahmet Çalık ve Fernando üçgenindeyken, iki kanat bekimiz de olması gerekenden 20 metre öne çıkıyorlar. Onların önlerinde oynayan iki kanat da içeriye geliyorlar. Yer değiştirme oyununu bu yüzden yapamıyoruz. Çünkü herkes pozisyonunu çoktan almış. Rakip de bizi doğal olarak çoktan kontrol altında tutmuş oluyor. Bundan dolayı boşluk bulmakta zorlanıyoruz. Yan pas, geri pas ve en sonunda da top Muslera'ya atılıyor. Halbuki ofansif yerleşme ezbere değil, bir sonraki duruma göre yani kademeli olarak yapılmalıdır. Oyun kurarken öndeki iki kanat, topla ilk önce kanatta buluşmalı. Misal, Onyekuru kanatta topla buluştuktan sonra Nagatoma o zaman öne hareketlenmeli, diğer kanattaki Sinan da o zaman içeriye yönelmeli. Bu kadar basit. Ofansif yerleşme kademeli yapıldığında yer değiştirme oyununun önü açılacak ve daha kolay boşluk bulabileceğiz. Eğer paslaşmaları da hızlı yapabilirsek, oyun sürekli akacak. Çünkü doğru zamanda doğru yerde olmak kadar, oyunu hızlandırmak da çok önemli. İşte ancak o zaman seviye atlayabileceğiz. Fakat bunları yapmaya çalışmak bir tarafa, biz, yanlışlarda ısrar ediyoruz. İşte 4-0'dan daha çok beni üzen asıl mesele de budur.
Santrafor almadığımızdan dolayı değil, bu şekilde demode bir futbolla oynadığımızdan dolayı kimse Şampiyonlar Ligi'nde de Galatasaray'dan fazla bir şey beklemesin. Lokomotiv Moskova'yı, duran toptan vs. bir şekilde yenebilirsek, belki grup üçüncülüğü için bir şansımız olabilir. Fakat maalesef bu futbolla daha ötesi çok zor gözüküyor. Bu kadar karamsar olmak istemezdim, lakin oynadığımız futbola gerçekçi bir yaklaşımla baktığımda, ileriye yönelik güzel hayaller kurmamı da engelliyor. Çünkü Fatih Terim'in bizzat kendisi, yanlış oyun sisteminden tutun da, yanlış futbolcu tercihlerine ve Galatasaray'ı yanlış bir anlayışla oynatmaya varıncaya kadar bir çok yanlışa aynı anda imza atıyor ve bu yanlışlarda da ısrarcı oluyor. Bu durumda gelecek adına bir ''umut'' da bırakmıyor insanda...
Oysaki o kadar muhteşem bir kura çektik ki, kendimiz bütün kağıtlara bakarak takımları elle çekseydik, belki Schalke'nin yerine en fazla Ajax'ı seçebilirdik. Eğer bu guruptan çıkamazsak, gerçekten yazık olacak. Heleyse bir galibiyetin 2.7 milyon Euro, guruptan çıkarak son 16'ya kalmanın ise 9.5 milyon Euro olduğu bir platformda, ekonomik anlamda da çok büyük bir getiriden yoksun kalabileceğiz. Yönetim biraz geniş vizyon sahibi olsaydı, daha iki ay öncesinden Enes Ünal'ı bile kiralayabilirdi. Fakat Galatasaray'ı Ocak ayına kadar tek santrafora muhtaç bırakarak, görevini de yapamamış oldu. Ancak artık iş işten geçti. Yönetim bundan sonra Ocak ayında devreye girebilecek. Fatih Terim ise hemen, yarın bir şeyleri değiştirebilir. Kimse Fatih Hoca'nın gitmesini ya da istifa etmesini istemiyor. Kendisinden istediğim tek şey, yanlışlarından vazgeçip, Galatasaray'ı, Galatasaray armasına yakışır bir şekilde doğru bir anlayışla oynatmasıdır.
Trabzon maçında sadece Belhanda'nın yerine Ndiaye ile maça başlasaydık, en azından bu kadar hezimete de uğramazdık. Daha Göztepe maçında belli olmuştu Belhanda'yla bu sezonun zor geçeceği. Fakat hoca göremedi maalesef.
Hazır transfer dönemi de kapanmışken, mecvut kadro hakkında daha rahat yorum yapabilmek de artık mümkün. Sinan istikrarsız, oyun içinde devamlılığı yok. Eren yetersiz. Onyekuru ise top ayağındayken yanlış kararlar veriyor, tecrübesiz. Bana kalırsa bu üç futbolcu da hamle oyuncuları. Feghouli temposunu biraz arttırıp, kendi mevkisinde yani sağ kanatta istikrar yakalayabilirse formayı rahatlıkla alır. Ancak o da oyun esnasında yerini sürekli boşaltıyor ve oyunda kayboluyor. Halbuki futbolda önemli olan doğru zamanda doğru yerde olmaktır. Bunu Galatasaray'da en iyi yapabilen futbolculardan birisi Rodrigues. Transfer sezonu boyunca kendisine ciddi bir teklif yapılmamasına oldukça şaşırdım. Bana kalırsa Rodrigues, Ndiaye, Fernando ve Emre Akbaba 5'li orta sahada ilk 11'de kullanabileceğimiz dört futbolcuyu oluşturuyor. Belhanda'yı hem Lig'te hem de Avrupa'da eledim. Çünkü onu yok sayıyorum.
Fatih Terim bence ayağa pas anlayışından vazgeçmeyecek. Bu durumda elimizdeki futbolcular arasından oyunu en iyi kuran futbolcu kesin olarak Selçuk'tur. Selçuğun en büyük handikabı, top rakipteyken orta saha direncinin düşmesiydi. Fakat artık Ndiaye geldi ki, şu anda Galatasaray kadrosunda temposu en yüksek futbolcu konumunda. Hem Ndiaye hem de Fernando, Selçuğun gediklerini kapatabilir. Böylece bu üçlü, orta sahaya monte edilebilirse, hem savunma direnci azalmamış olacak, hem de Selçuğun oyun kurmaktaki becerisiyle topu oyuna daha kolay sokabileceğiz. Çünkü bizim en çok zorlandığımız konulardan birisi, sürekli oyun kurmayı deneyip, bunu başaramayışımızdır.
-------------------Selçuk----------Fernando------------------
-----Emre-----------------Ndiaye-------------Rodrigues-----
Özellikle Şampiyonlar Ligi maçlarında orta göbeği bu şekilde şekillendirmemiz, kanımca isabetli olacaktır. Çünkü Şampiyonlar Ligi'nde Trabzon deplasmanı gibi son derece ofansif bir kadroyla sahaya çıkarak, riske girecek halimiz yok. Sinan ve Onyekuru ilk 11 için maalesef yeterli değiller. Daha çok hamle futbolcusu konumundalar. Mesela ikinci devrede Selçuk'un yerine bu iki futbolcudan birisi hatta temposunu biraz yükselttiği taktirde Feghouli de oyuna dahil olabilir. Böylece Emre Akbaba da forvetin arkasına geçmiş olur. Fakat hamleleri kademe kademe yapmakta yarar var. Sonuçta Avrupa'da her puan altın değerinde. Emre'nin kanattaki görevi daha çok savunma pozisyonunu almak için. Yoksa top Galatasaray'dayken, içeriye giren özgür futbolcu rolünde olmalı.
Madem Fatih Hoca ayağa pas futbolundan vazgeçmeyecek, o zaman Ndiaye'nin gelişinden sonra Selçuk da bu takımda fazlasıyla iş yapar. Böylece Selçuk'un oyuna dahil olmasıyla en çok zorlandığımız konulardan birisi olan oyunu kurmak da kolaylaşacaktır. Ofansif yerleşmeyi de ezbere değil, yukarıda örnek verdiğim gibi kademeli olarak gerçekleştirebilirsek, bilinçli bir şekilde yer değiştirme, yani doğru zamanda doğru yerde olma durumu ortaya çıkacak, böylece boşluk bulmak da eskiye nazaran artmış olacaktır.
Fatih Hoca kadroda artık Belhanda yokmuş gibi davranmalıdır. Çünkü bir oyuncuda bu kadar ısrarcı olmak, Galatasaray formasını üzerine giymek için can atan diğer futbolculara karşı da çok büyük bir haksızlık. Fatih Terim, takımın mevcut sorunlarını yani neleri yapamadığını tespit edip, küçük dokunuşlarla Galatasaray'ın oyununa (özellikle Şampiyonlar Ligi'nde) ivme kazandırmalıdır. Doğruları yaptıktan sonra Eren boş kaleye topu atamazsa, o zaman yönetime istediği kadar serzenişte bulunsun. Fakat ilk önce herkes kendi görevini yapmalı. Hoca'dan tek istediğim budur. Galatasaray'ın armasına yakışan bir futbolu oynatmasıdır.
Saygılar...