26
2017
Dakika 90 maç 3-0. Galatasaray tam saha pres yapıyor ve Sivas çıkamıyor. Rakip sanki Real Madrid ve bir gol daha atarsak Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tura çıkacakmışız gibi varımızı yoğumuz ortaya koyuyoruz. Bu takım böylesi bir mücadele verip yenilse bile maç sonunda bütün stat (Arda Turan da dahil olmak üzere) Galatasaray'ı ayakta alkışlar. Nokta.
Sivas ilk 45 dakika çok iyi bir taktik disiplin uyguladı ve iyi direnç gösterdi. Galatasaray'ın bu tempolu oyununa karşı ayağa pas yapamayacağını bildiği için baskıya baskıyla karşılık vermeyi amaçladı. Çünkü geri çekilip ceza sahasına gömülseler - zaten bir kişiye üç dört kişi birden basıyoruz - yarı sahayı bile zor geçerlerdi. Bu gerekçeyle Samet Aybaba defans hattını orta sahaya yaklaştırıp Belhanda ve Ndiaye'nin bu iki hat arasında topla buluşmasını mümkün olduğunca önlemeye çalıştı. Sol kanattaki Gohi Bi'yi de Elderson'un kademesine sokarak Rodrigues'in alanını kapatmak istedi. Böylece Galatasaray oyun kurmakta zorlandı ve geriden Gomis'e bir çok kez uzun top atmak zorunda kaldı. Ne var ki Gomis dört kez ofsayta düştü bu süre içerisinde.
Sivas'ın ikinci yarıda ise nefesi yetmedi. Belhanda Ndiaye ve Rodriuges ilk yarıya oranla daha çok boş alanlar bulabildiler. Goller ise sol kanatta görev adamı konumunda oynayan Tolga'dan geldi. Galatasaray skor üstünlüğüne rağmen oyunu soğutmadı ve tempoyu da düşürmedi. Kazanılan her top dikine oynandı. Kaybedildiği zaman ise en uçtaki Gomis'ten başlayan muazzam bir baskı izledik.
2-0'dan sonra bir çok büyük takım oyunu yavaşlatıp top çevirmek ister. Fakat biz böyle yapmadık. İşte bu bir mantalite. Tudor'un oturmaya çalıştığı bu anlayışa yeni gelen futbolcular çok iyi cevap verdiler. Beraber oynayıp birbirlerine daha çok alıştıkça baskı zamanlamasından oyunun akış yönünü değiştirmeye kadar saha içerisindeki bir çok olayı daha da iyi yapabilirler. Çünkü bu takım henüz 3. lig maçını oynadı.
Guardiola dönemindeki Barcelona'nın top kaybedilince ''6 saniye kuralı'' vardı. Buna göre top 6 saniye içerisinde tekrar kazanılacaktı. Aslında buradaki amaç rakibi hiç bir şekilde oynatmamaktı. Galatasaray da rakibini oynatmamayı amaçlıyor. Topu kazandığında ise Barcelona gibi 30 pas yaparak topa hükmetme kuralı yok. Olabildiğince etkili dikine ve hızlı bir ofans kurgusu hedefleniyor ki bu da göze daha hoş geliyor.
Bir zamanlar ''Barcelona'yı en çok topu kaybettiklerinde seviyorum'' sözünün artık bu topraklarda da bir sahibi var. Yakın zamanda Beşiktaşlı'sı da Fenerbahçeli'si de hatta Arda Turan da (Selçuk'tan bağımsız olarak) Galatasaray'ı en çok topu kaybettiğinde sevecekler. Buna inanıyorum. Hatta bu sözün dillere pelesenk olacağını da düşünüyorum. Çünkü gerçekten de sahada herkes tarafından fazlasıyla saygı duyulacak bir mücadele ortaya koyuyor Galatasaray. Kaybettiği topu tekrar kazanabilmek uğruna adeta son damlasına kadar savaşıyor.
Aslında çok zor bir iş bu yapmaya çalıştığımız. Çünkü herşeyden önce ciğer ister. Dakika 90 maç 3-0. Galatasaray tam saha pres yapıyor ve Sivas çıkamıyor. Rakip sanki Real Madrid ve bir gol daha atarsak Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tura çıkacakmışız gibi varımızı yoğumuz ortaya koyuyoruz. Bu takım böylesi bir mücadele verip yenilse bile maç sonunda bütün stat Galatasaray'ı ayakta alkışlar.
Oyun ilk yarıdaki gibi zaman zaman tıkandığında Yasin Feghouli hatta gelirse Arda gibi kanatlarda topla bire birde iyi olan futbolculara büyük görevler düşüyor. Kilidi açabilirler ancak topu kaybettiklerinde prese dahil olmak zorundalar.
Sivas'ın ilk 45 dakikadaki direnci ve savunmayı orta sahaya yaklaştırıp baskıya baskıyla karşılık vermesi çok doğru bir taktikti. Bu açıdan en güçlü rakibimizin Başakşehir olduğunu düşünüyorum. Aksi halde çatır çatır ayağa pas yapıp oynayarak Galatasaray'ı yenebilmek gerçekten çok zor. Çünkü top rakibe geçtiğinde rakibi oynatmamaya yönelik müthiş bir mücadele var sahada. Bu yüzden Beşiktaş Fenerbahçe gibi oynamaya çalışan bütün takımları bozar Galatasaray.
Böylesi bir mantaliyeyle başa çıkabilmek gerçekten kolay değil. Top size geldiği an ensenizde üç kişinin soluğunu hissediyorsunuz. Bu şartlar altında top yaparak istediğiniz oyunu oynayabilmeniz ne derece mümkün?. Bu açıdan kolay kolay yenilmeyeceğimizi hatta duran top kazalarına uğramazsak nağmalup şampiyon olabileceğimizi düşünüyorum. Sonuçta Bayern Münih Manchester City gibi takımlar da yok bu ülkede. Hoş gelecek sene inşallah Şampiyonlar Ligi'ne katılırsak ve bir tercih hakkım olsa Atletico Madrid'ten ziyade bu iki takımı daha çok isteyebilirim. Rakibin oyununu bozuyoruz çünkü.
Sadece istemekle koşmakla olmuyor pozisyon almak da çok önemli. Teknik açıdan doğru kaideleri yapınca zaten elle tutulur bir şey çıkıyor ortaya. Yoksa gazla ya da akan oyuna gösterilen doğaçlama bir tepkiyle olacak şeyler değil bunlar. Takım ne yaptığını biliyor herşeyden önce. Asıl mesele zaten 11 futbolcuya farklı görevler vererek hepsini belli bir amaç uğruna organize edebilmek. Bir takımdaşlık oluşturabilmek.
Ofansif yerleşmede iki kanat da ileri hareketleniyor. Stoperler sağ sola açılıyor Fernando savunmayı üçlüyor ve böylece 3-4-3 dizilişi çıkıyor ortaya. Ersun Yanal'ın Fenerbahçe'de uygulattığı ofansif yerleşmenin aynısı. Fark ise oyunun akıcılığında ve hızında. Çünkü pası arkadaşının ayağına vermiyorsun adeta onun koşu yoluna atıyorsun. O kadar etkin ve dikine bir oyun hedefleniyor ki rakip defansif yerleşmesini tamamlamadan iş bitirilsin isteniyor. Gereksiz al ver yapmak bu yüzden yasak.
İşin en zevkli yanı ise topu kaybedince ortaya çıkıyor. Baskı yapmak öyle kolay bir şey değil. Antrenmanlarda çok zaman ayırıp çok uygulama yapmak lazım bu konuya. Çünkü baskı kırılırsa kontra yeme riskin var. Bunu önlemenin en etkili yolu alan savunmasını bozmadan hatlar arasındaki mesafeyi korumak. Eğer ilk baskı kırılırsa ikinci baskı da hemen aynı anda gelmeli. Rakip futbolcu önünde topla oynayacağı boş alan bulamamalı. En yakındakiler pres yaparken diğer futbolcular da rakip futbolcunun pas alternatiflerini tıkamak için rakibin boştaki diğer oyuncularını marke etmeliler. Bunu yaparken hem hatlar arasındaki mesafe korunmalı hem de alan savunması sekteye uğramamalı. Çünkü ölü alana atılacak uzun bir pas doğru yapılan her şeyi biranda mahvedebilir. Çok komplike. Hiç kolay değil. Fakat alıştıkça zamanla pratikte daha iyi uygulanıyor ki Tudor'un en büyük şansı da onun bu beklentisine yeni transferlerin kolay adapte olabilmeleri. Tabi bunun için sadece potansiyel değil aynı zamanda kalite de gerekiyor. Ancak ligin daha 3. haftası olmasına rağmen futbolcuların aralarındaki uyum sorununu çok kısa sürede aşarak birbirlerini tamamlamış olmaları bence Tudor'un en büyük avantajı. Çünkü uyum süreci yaşansaydı takım oturasıya kadar bir çok puan kaybedebilirdik. Bundan sonra her şey daha eğlenceli olacak inşallah.
Bir zamanlar 40 pas yapan Barcelona'dan sıkılmıştık. Galatasaray'ın rakip takımı oynatmamayı amaçlayan bu tempolu ve dikine futbolu ise bizi sıkmak şöyle dursun bizi mest edeceğe benziyor. Sahanın neresine bakarsanız bakın kıyasıya bir mücadele kıran kırana bir oyun bir adrenalin görüyorsunuz. İşte taraftarın istediği de bu. İyi ki varsın Galatasaray.
Bu akşam Şampiyonlar Ligi'nde oynuyormuşçasına mücadele ettik. Her maç bu ciddiyet... bu tempo... bu coşku... artık bir sonraki maçı iple çeker oldum. Galatasaray böyle mücadele verdikçe stadyumda iğne atsan yere düşmez. Teşekürler Galatasaray. Seni seviyorum.
Oyunu yavaşlatıyor diye üzerine alınan eski futbolcumuz Arda Turan. Lütfen siz de bu taraftarı anlayın ve biraz saygı duyun. Çünkü çok çektik. Top bizde kalsın diye 10 metre mesafe katedebilmek uğruna 30 kere yana ve geriye pasları izlemekten artık gına gelmişti. Biz sahada basılmadık yer bırakmayan böylesi bir kazanma ruhu görmek istiyoruz. Galatasaray'da oynamanın artık yegane kuralı bu. Yoksa Selçuk'un kişiliğiyle hiç bir problemi yok bu taraftarın. Genelleme yapmamak lazım.
Bir de sürekli saygı saygı saygı... neden? Bu kulüpte Hagi'ye jübile yapılmadı. Fakat bir kere bile veryansın etmedi bu konuda. Başarısız olduğu bir sezonda Elano ülkesine plaketle gönderilirken Capone sessiz sedasız uçağa bindi gitti. Yıllar sonraki bir röportajında ise Galatasaray'ı çok sevdiğini ve Monaco'ya attığı golü unutamadığını söyleyecekti. Bülent Korkmaz'a da belki daha önce dediğiniz gibi bu kulüpte yemek bile verilmedi ama sonrasında Galatasaray'da teknik direkrörlüğe getirildi. Ki zaten Bülent Korkmaz'ın bizzat kendisi de bu tarz şeyleri aştığını söylemişti.
Siz niye aşamıyorsunuz? Neden eleştirilmeye gelemeyip bir kaç kişisel hakareti koskoca camiaya mal ederek ara ara çıkıp taraftarlığı öğretmeye çalışıyorsunuz bize? Yakışmıyor. Galatasaray'ın oynadığı futbolu alkışlayacağınız yerde yedeğe çekilen arkadaşınızı sahiplenme içgüdüsü ne derece doğru? Selçuk formayı kapmak için aslanlar gibi mücadele etmeli. O da bunun farkında. Ki zaten bu takım herkesi oynatır. Sizi de oynatır. Zamanla Selçuk da tekrar ilk 11'de başlayabilir. Ancak kimseye torpil yok. Fakat öyle tahmin ediyorum ki Galatasaray'a gelirseniz bu tarz duygusal yaklaşımlarınızla takımın kimyasına da zarar vereceksiniz. Yerli yabancı ayrımı da yapmamak lazım. İşi ehline vermek gerekiyor. Formayı kim hak ediyorsa o giymeli.
Oyunu yavaşlatıyor eleştirisini saygısızlık kavramıyla açıklamak ne kadar komikse bu taraftarı anlayamamak da o kadar gülünç bir durum. Aslında bugün oynanan futbol sahadaki takımı görmek istemeyenlere de bir cevap niteliği taşıyor. Yeni transferlerle birlikte son üç maçtaki mücadeleye bakın ve daha önce bu taraftarların neler çektiğini de anlayın artık.
Gomis ilk yarıda 4 kez ofsayta düşünce acaba hafta içindeki ırkçı söylemden etkilendi de kendisini maça veremiyor mu diye içimden geçirdim. Bu tarz olaylar camiaya zarar veriyor sizin açıklamalarınız da böyle. Lütfen artık bu taraftara akıl hocası kesilmeyin. Bir kere de ''Selçuk'tan bağımsız olarak'' Galatasaray'ın bu akşam verdiği bu mücadeyi bir çok Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı gibi siz de bir Galatasaraylı olarak alkışlayın. Hatta elleriniz patlarcasına kimseyi kayırmadan bu mücadeleyi alkışlamalısınız. Eğer gerçekten objektif olabilecekseniz.
Tekrar asıl konuya dönecek olursak 6 saniye kuralını başarabilir miyiz bilmiyorum. Fakat inanıyorum ki gün geçtikçe topu rakipten kazanma süremiz de kısalacaktır. Galatasaray bu şekilde adeta Şampiyonlar Ligi'ni andıran bir mücadele ortaya koydukça formayı kimin giydiğinin de bir önemi yok. Önemli olan aynı ciddiyetle devam edebilmektir. Böylece koca bir lig her geçen hafta aslında Şampiyonlar Ligi öncesi bir prova niteliği kazanmış olacak. Gümbür gümbür geliyoruz diyerek aşinası olduğu Avrupa'ya şimdiden göz kırpacak bu takım. Çünkü 3-0 öndeyken 90+ da yapılan o presin başka bir izahı olamaz. Galatasaray'ın kuruluş amacının ne olduğunu herkese tekrardan hatırlatmış olacağız inşallah...
Saygılar...