01
2017
Antalyaspor maçının ikinci yarısını saymazsak, sezon başından bu yana izlediğim en vasat oyunu oynadık. Tempomuz düşüktü ve geçmiş maçlardaki pres oyunumuz yoktu.
Bursaspor maçındaki gibi defansı önde kurup, yaptığımız baskıyla atak devamlılığı sağlayacağımızı düşünmüştüm fakat böyle olmadı. Karabükspor önde basarken dönem dönem oyun kurmakta zorlandık. Böylece en nefret ettiğim senaryo gerçekleşti. Baskı kırıldığı an defans hattımız geri kaçtı. Bu yüzden Karabükspor özelikle ilk yarıda ayağa pas yaparak kendi yarı sahamızda top çevirdi ki ben buna tahammül edemiyorum.
Oynama ve aynı zamanda rakibi oynatmama üzerine kurulu bir anlayışta defans hattı neden geri kaçar bunu irdelememiz lazım. İlerleyen haftalarda bu durum bir takım alışkanlığına dönüşmemeli. Doğru olan oyun, bir kaç pozisyon versek de Bursa deplasmanında oynadığımız oyundu.
Hem Bursaspor'a karşı kanat akınlarından daha da fazla sürekli araya oynamaya çalışan bir Galatasaray vardı. Yani rakip defans ile orta saha arasına. En azından merkez ve kanat hücumlarımız Bursa maçında çok daha dengeliydi. İşte bunu Karabükspor maçında çok az yaptık. Sürekli kanatlardan oynadık. Böylece kanatlarda ileride ve geride 2'li 3'lü kademe kuruldu ancak göbekte Ndiaye çok boş kaldı. Böylece burada kaybedilen topların bize geri dönüşü çok uzun sürdü.
Bu durum Karabükspor'e karşı özellikle uygulanmak istenen bir taktik miydi bilmiyorum. Bu kanat oyunu yani wing play taktiği rakibi yorar, fakat atak devamlılığı sağlamaz. Atak devamlılığı için göbekte kümelenmek de gerekir ki dönen toplar rahatlıkla alınabilsin. Dolayısıyla bu kurgunun doğru olmadığı daha ilk yarıdan belli oldu. 2-0 öndeydik ama mutlu değildim.
Dönen topları almakta zorlanıyorduk. Rakip, baskıyı kırdığında orta sahayı rahat geçiyordu ve defans hattımız da geriye kaçıyordu. Geçen senenin küçük bir kopyası gibiydi adeta. Ndiaye resmen geçen sene Selçuk'un düştüğü duruma düşmüştü. Yine de iyi mücadele etti. Fakat geldiği günden bu yana hiç bir insiyatif almadan en az dikine oynadığı bir maç çıkarttı. Daha doğrusu bu şekilde oynamaktan başka bir alternatifi de yoktu. İlk defa çevresinde bu kadar yanlız kaldı ki Tolga'nın da olmayışı bunun nedenlerinden biriydi.
Biz kanatlardan olduğu kadar merkezden de hücum etmeliyiz. Çünkü top kaybı yaşasak bile dönen topları alıp atak devamlılığı sağlamak adına bu çok önemli. Belhanda bu maçta gerçekten çok pas hatası yaptı. Tolga olmadan tek başına Ndiaye'de bu kadar pas hatasını örtemedi. Üzücü olan ise Belhanda'nın kadroda alternatifinin olmamasıydı.
Defans hattımız da artık geriye kaçmamalı. Defans geriye kaçtığında orta saha ile arasındaki mesafe açılıyor ve rakibin oynamasına olanak sağlıyoruz. Bursa maçındaki kurguyu diğer maçlarımız için de artık sistematize etmemiz gerekiyor.
Wing Play taktiği özellikle kapalı defansları açmak için ya da topu kanatlara aktarıp yapılacak ortanın sonuçlanması adına kısa sürede ceza sahasında çoğalabilmek için uygulanır. Biz zaman zaman 2.'sini yaptık ancak Karabükspor kapalı defans yapmalıdı ki. Sivas gibi önde bastı.
Haksız bir penaltı sonucunda iki puan da bırakabilirdik. 3. golü daha erken atarak maçı önceden de bitirebilirdik. Ancak dönen topları alıp atak devamlılığı konusunda sıkıntı yaşamamız, baskı oyunu yerine geriye kaçmamız, düşük tempo ve kanat ağırlıklı atak dengesizliği gibi faktörler Galatasaray'a yakışmadı.
Hele ise 2-2 olduktan sonra Eren'i oyuna almak için bir teknik direktör neden 3 dakika daha bekler bunu da anlayabilmiş değilim. Golü yer yemez Eren oyuna dahil olsa risk mi almış olacak?
Bir de Rodrigues'e değinmek istiyorum. Finallerde hep sınıfta kalıyor. Bruma da bir zamanlar öyleydi. Tam oluyor dediğimiz sırada gitti. Şu anda Rodrigues'in yerinde Bruma olsaydı, Tudor'un Karabükspor'a karşı merkezi boş bırakıp, anlamsızca ve aşırı bir wing play taktiği uygulatmasına çok da gerek kalmadan, penaltıdan önce maç 4-0 olmuş ve maç bitmişti.
Saygılar...