06
2021
Büyük takım refleksi golü yedikten sonra değil, asıl maçın başında ortaya çıkmalıdır. Eğer büyük takımsanız, üstünlüğü elde etmeden yavaş oynama lüksünüz artık olmaz. İlk 15 dakikada 3. bölge dahil öyle bir baskı yapmalısınız ki, rakip orta sahayı geçemediğinde işte o zaman gerçek anlamda büyük takımla oynadığını hisseder, aksi halde psikolojik güç kozunu rakibe kendi ellerinizle vermiş olursunuz.
Maç başlamış, artık zaman rakibin lehine sizin ise aleyhinize işliyordur. Her geçen dakikada da rakibin direnci artıyordur. Siz ilk golü erken bulmalısınız ki bu direnç kırılsın. Büyük takım olarak siz, rakibin hata yapmasını bekleyemezsiniz, onu hataya mecbur bırakmak zorundasınızdır. Hem oynamak hem de rakibi oynatmamanız gerekiyor. Öne geçene kadar büyük takımın temel anlayışı bu olmalıdır.
İlk 15 dakikada gol gelmezse, bu aslında büyük takımın bir zaafıdır. Bir şeyleri eksik yapmışsınız demektir. Bunlar iyi baskı yapamamak, durarak oynamak ve oyunu hızlandıramamak olabileceği gibi, ofansif yerleşmenin sıkıntılı olması gibi taktiksel hataların yanlış kurgulanmasından kaynaklanıyor da olabilir.
Galatasaraya bakıyoruz, güzel oynanan bir kaç maç hariç koca ilk 45 dakikaların hep heba olduğunu görüyoruz. Takım baskısı cılız, oyunu hızlandırmanın düşüncesi bile yok, büyük takım refleksi ise hiç yok. Maç her defasında sete döndürülüyor ve kontrollü oyun altında oyun inatla yavaş oynanıyor. Peki siz, 4-5-1 düzeniyle topun arkasına geçmiş bir rakibe karşı yavaş oynayarak onları nasıl hataya zorlayacaksınız? Bütün boşlukları kapatmış bir rakibe karşı, bu boşlukları pasla açabilecek bir kadro mu sürdünüz yoksa sahaya? Yoksa sahada Arda, Feghouli ve Babel var, önde top tutuluyor ve oyun yavaş da oynansa rakip pasla açılmaya çalışılıyor da bizim mi bundan haberimiz yok?
Asıl sorun oyunu geriden kurarken ofansif yerleşmeden kaynaklanıyor. Stoperler kanatlara kayıyor, Taylan aralarına giriyor, iki kanat beki ileri çıkıyorlar, öndeki kanatlarlar da içeriye giriyorlar. İşte herkes yer değiştirdi ne güzel. Rakip de haftalardır ezbere uygulanan bu ofansif yerleşmeye çok şaşırdı ve önlem alamadı zaten değil mi? Peki, akan oyundaki yer değiştirmeler nasıl olacak? Kim nereye gidecek? İşte burası büyük bir muamma.
Biz sabırlıca pas yapıp boşluk bulmaya çalışmanın kontrollü oyun olduğunu düşünüyoruz fakat her şeyden önce önde top tutulamadığı ve rakip geriye püskürtülemediği taktirde bu ofansif kurgu o kadar riskli ki, yerleştikten sonraki ilk top kaybında iki kanat, yakın ve uzak kanat bekleri ve en az bir orta saha oyundan düşüyor. Tekrar topu kazanmak için ekstra performans gerekiyor ve böylece o top tekrar kazanıldığında hızlı oynayabilmek için ileriye sadece uzun pasla oynanmak durumunda kalınıyor. Çünkü geçiş oyunuyla oyunu hızlandırmaya çalışmak artı çok güç. Böylece birbirinin nedeni olan silsileler topluluğu hep aynı senaryoyu bize ilmek ilmek izlettiriyor. Önceden finalin nasıl olacağını bildiğimiz için de oynanan futbolun yansıması çok da sürpriz olmuyor bence artık bize.
Arda, Feghouli ve Babel olsaydı belki daha iyi pas yapabilirdik fakat bu sefer de tempo sorunumuz bu ezbere uygulanan ofansif yerleşim hatamız yüzünden daha da gün yüzüne çıkacaktı. Bir nevi takım ikiye bölünecek ve bütün gedikleri kapatmak da Taylana kalacaktı. Biz, 4-1-4-1 ile özellikle kanatlarda birbirlerinden çok farklı profildeki futbolcuları yedekleyip, bunları birbirlerinin alternatifi yaparak aynı sonucu almayı bekliyoruz, bu çok yanlış. Fakat kanatlarda kim oynarsa oynasın, bundan bağımsız olarak orta saha her geçen hafta daha fazla kırılganlaşıyor. Bizim orta sahada bir tane daha Taylana ihtiyacımız var. Çünkü Galatasaray burada Feghouliyi kaldırabilir fakat bu kadar pas hatası yapan Belhandayı kaldıramıyor. Emre Kılınç ve Ömer Bayramın da orta üçlüde oynatıldığında defoları ortaya çıtı. Bundan dolayı da zaten son iki haftada Emre Kılınç sağ kanada çekilmişti. Demem o ki transfer yapılacaksa önceliğimiz sağ bek falan değil, orta saha olmalı. Mesela Salih Uçan ya da Biglia alınabilirse, Taylan biraz öne çekilebilir ve Feghouli ile ideal bir üçlü orta saha kurulabilir. Bizim özellikle ilk topları kazanabilmemiz için Taylanı öne çekmemiz gerekiyor. Büyük takım refleksini verebilmemiz için önce ideal bir orta saha üçlüsünü oluşturabilmeliyiz.
Şimdi kanat tercihlere gelelim. Pas oyunu, yer değiştirme, ceza sahasına girme ve temponun aynı anda işlemesi ve sekteye uğramaması lazım. Sol kanatta bence Arda ve Babel birbirini yedeklemeli. Çünkü en az bir kanadın bu anlayışta top tutabilmesi gerekiyor. Babel daha fazla ceza sahasına girerken, Arda daha fazla orta sahaya yardım ediyor. Benim tercihim ceza sahası faktöründen dolayı Babel olurdu. Sağ kanatta ise Emre Kılınç ve Oğulcanın birbirini yedeklemesi gerektiğini düşünüyorum. İkisi de ceza sahasına girebilirken Emre Kılınç daha fazla orta sahaya yardım edebiliyor ve topla daha iyi işler yapabiliyor. Bu yüzden sağ kanattaki ilk tercihim Emre Kılınç olurdu. Öne geçinde 2. yarıda, oyunu tutmak ve orta sahaya daha fazla yardım için Babelin yerine Arda oyuna alınabilir. Aynı şekilde skor üstünlüğü elde edilmişken, daha iyi kontraya çıkabilmek için Emre Kılınçın yerine de Oğulcan oyuna sokulabilir. Tüm bunlar birbirini yedekleme üzerine kurulu teorik düşünceler fakat en azından bir mantığı var. Yoksa kanatlarda Emre Akbaba ve Oğulcanı oynatıp, önde top tutulamayacağı halde oyunu sete döndürüp yavaş oynamaya çalışmanın hiç bir mantığı yok.
Emre Akbaba için üzgünüm. Çünkü Terimin oyun anlayışında ona kanatlarda da yer yok. Siz Emreye içeriye gir, ceza sahasındaki ölü noktalara dip koşular yap diyorsunuz, top rakibe geçip atak olgunlaştığında da sol bekin kademesine gir diyorsunuz. Olmaz. Bu durum Bakasetası sol kanatta oynatıp ondan verim almaya çalışmaya benzer. Emre Akbaba üçlü orta sahada ise zaten kullanılmıyor. Bu durumda tek alternatif forvet arkası oynatılması fakat Terim, Emre Akbaba için sistemini değiştirmez. Sneijder için bile değiştirmedi. Aslında kanatlarda Babel ve Emre Kılınç, yay önünde Emre Akbaba ve arkalarında da iki tane Taylan olsa Galatasaray 4-2-3-1 i de bence layıkıyla oynar. Görüldüğü gibi başka sistemde ve mevcut sistemde de dönüp dolaşıp orta sahada takılıyoruz. Etebo olmadı. Donk ise fazla ağır kalıyor o bölge için. Bu yüzden Salih Uçan ya da Bigliadan birisini kadromuza katabilirsek harika olacak.
Ofansif yerleşmeyi ezbere değil, kademeli yaptığımızda, oyunu hızlandırabildiğimizde ve en önemlisi de akan oyundaki yer değiştirmeler üzerinde daha fazla çalıştığımızda işte o zaman büyük takım refleksine, oynama ve oynatmama adına daha fazla sahip olabileceğiz. Bunlar yapılmadığı sürece kimse bu takımdan sekizde sekiz gibi seri galibiyetler zinciri yakalamasını falan beklemesin. Bir maç iyi oynayıp ertesi hafta hiç bir varlık gösteremeyebiliriz. Hele ise ilk 15 dakikada golü bulabilmek adına agresif oynama refleksini göstermediğimiz sürece koca ilk 45 dakikalarımız hep böyle heba olur durur ve maçı döndürmek de sonrasında bireysel oyunlara kalabilir. Aylardır sahaya ayak basmamış Babelin bir şutuna bakıveririz, ancak bu sefer de zaman yetmeyebilir ve oyun biter. Ya da Terimsel bir düşünce hayaliyle Belhandanın anormal akrobatik hareketlerle üç kişinin içinden geçip kimbilir kaleciyi de çalımlayarak gol atacağını falan düşleriz, bundan dolayı belki de kendisine 90 dakika sabredildiğini düşünedururken bu sefer de yine zaman yetmez ve aslında bizim için çoktan bitmiş olan bir oyun, hakemin son düdüğüyle gerçek anlamda da son bulmuş olur. İşte o zaman içten içe büyük takım refleksini gösteremeyişimize hayıflanırken, başka takımlar gibi kötü oynayarak maç kazanamayacağımızı, bizim maç kazanabilmemiz için mutlaka iyi oynamamız gerektiği gerçeğiyle yüzleşiriz. Maç bitmiş, gözlerimiz donmuş ve o cam ekrana soğuk soğuk bakarken, aklımızda uçuşanlar işte bunlardır.
Sağlıcakla...