21
2020
Terim, herkesin eve kapanması söylenirken, maçların devam ettirilmesi hususunda aslında şunu anlatmaya çalışıyordu: Biz insan değil miyiz? Bizim sağlığımızın hiç bir önemi yok mu? Haklı. Çünkü maçların seyircisiz oynanması çözüm değildi. Zira futbolcuların da izin günleri var. Oldu ki bir futbolcunun eşi alışverişe gitmiş, burada kendisine virüs bulaşmış, eve geldiğinde de eşini enfekte etmiş olsun. Ertesi günü de maç var. Peki ne olacak? Koro kor, nefes nefese bir mücadelede pek tabiki o virüs futbolcudan futbolcuya geçip, sonrasında da herbir futbolcunun ailesine yayıldıkça yayılabilir.
Dolayısıyla maçların seyircisiz oynanması tek başına bir çözüm değildi. Olması gereken maçların ya tamamen ertelenmesiydi ya da bütün futbolcular, teknik kadro ve diğer çalışanların 8 hafta boyunca başka kimseyle temas kurmadan kampa sokulması ve kampta yaşamaları şartıyla, ancak o zaman maçların seyircisiz oynanabileceğinin hükmünün verilmesiydi. Ki aslında bu bile bir risk sayılır. Çünkü deplasman maçına gidebilmek için yine kamptan çıkılacak. Bu zaman periyodunda yine virüs bulaşma ihtimali var. Fakat sadece seyircisiz oynama şartını getirerek futbolcuların ve teknik kadronun sağlığını hiçe saymaktansa, böylesi bir kampa sokulma şartının getirilmesi bile en azından daha tedbirli ve daha insani bir yaklaşım olurdu.
Ben çalışıyorum. Her sabah evden çıkıp her akşam eve gelmeye mecburum. Futbolcular gibi 2-3 yıllık anlaşmam ve sözleşmem yok. Bir kaç gün işe gitmezsem işsiz kalma riskim var. İşe gittiğimde ise virüs kapma riskim var. Yani demem o ki aslında biz futbolculardan daha zor durumdayız. Çünkü bizim her gün sağlık kontrollerinden geçebileceğimiz ekipmanlarımız da yok. Bağışıklık sistemimiz de futbolcular kadar güçlü değildir. Fakat tüm bu gerçekler futbolcuların hayatını hiçe saymayı gerektirmez. Ben nasıl her gün işe çıkıyorsam, onlar da kampa girip bütün dünya ile fiziki temaslarını kestikten sonra iki haftada bir kere deplasman maçına gidebilmek için kamptan çıkabilirlerdi. Böylece benim virüs kapma olasılığımın sadece 14 te 1 ini yaşamış olurlardı. Bu şekilde maçlar seyircisiz oynanabilirdi.
TFF ve hükümet ertelenme kararını geç çıkarttığına göre demek ki hayatın tamamen durmasını istemiyordu. Önceden bu yüzden ertelenmemişti. Aslında bu duruma benim açımdan da baktığımızda ben de işe gidiyorsam, hayat devam ediyor demektir. Yani onlar da ben de eşittik. Şimdi ise eşitlik bozuldu. Maçlar ertelendi ve futbolcular paralarını almaya devam ediyor. Oysaki benim sektörümün çalışması dursa, ben, işsiz kalacağım. Benim futbolcular gibi güvencem yok. Dolayısıyla aslında şunu anlatmaya çalışıyorum. Tek çözüm maçların ertelenmesi değildi. Çünkü benim hayatım da ertelenemiyor. Bu yüzden maçlar ertelenmeden seyircisiz de oynanabilir fakat dediğim gibi futbolcuları kampa sokmak koşuluyla...
Maçlar devam ederken, kimi şampiyon yaparsanız yapın diyerek vazgeçmek ise asla bir çözüm değildi. Çünkü benim hayatım nasıl devam ediyorsa sizin hayatınız da devam ediyordu ve 8 haftalık bir yarış içerisindeydiniz. Ben hiç bir şekilde çalıştığım sektörün ertelenmesini isteme gibi bir lükse sahip değilim. Siz de olaya biraz da bu açıdan bakabilirdiniz.
Tamam, o halde madem seyircisiz oynayacağız, bu durumda Klüpler Birliği olarak kendimizi kampa sokuyoruz diyebilirdiniz. Çünkü ben de işe gidiş ve işten dönüş haricinde kendimi kampa sokuyorum. Siz, kimi şampiyon yaparsanız yapın diyebiliyorsunuz. Çünkü parasal sorununuz yok ve rahatsınız fakat ben, kimi işe alırsanız alın diyemiyorum. Korka korka da olsa işe gidiyorum. Çünkü mecburum. Madem hayat benim için de sizler için de devam ediyor o halde birileri yanlış kararlar alsa bile kendi tebdirlerimizi almaktan başka çaremiz yok. Ben nasıl işe gidip gelirken, insanlarla arama mesafe koyuyorsam, metroya binip demirlerden tuttuktan sonra ellerimi en az 20 saniye yıkıyorsam aynı şey sizler için de geçerliydi. Bütün kulüpler birliği olarak toplanıp 8 hafta boyunca kampa girme kararı alabilir sonra da 14 günde bir deplasmana gittiğinizde benim uyguladığım tedbirleri uygulayabilirdiniz. Olay bundan ibaretti. Fakat siz ayrıcalık talep ettiniz. Alınmayan bir karara tepki gösterip Çarşamba günü de antrenmanı iptal ederek bu kararı bir nevi protesto etme yolunu seçtiniz. Oysaki yarışın devam ettiği bir süreçte kendimize zarar vermekten ve kendimizi de küçük düşürmekten başka bir şey değildi bu tutum.
Eğer ertelenme kararı çıkmasa Terim, bu hafta futbolcularını Rize maçına nasıl hazırlayacak, onları hangi cümlelerle ikna edip sahaya sürecekti? Kimi şampiyon yaparsanız yapın dedikten sonra futbolcuları şampiyonluk yoluna tekrar nasıl odaklayacaktı?
Benim sektörüm ertelense ve bana maaş bağlansa oh ne ala derim. Ancak benim böyle bir lüksüm yok. Hayat bize bazı şeyleri erteleme şansını vermiyor. Dolayısıyla madem hayat hepimiz için devam ediyor o halde alınan ya da alınmayan kararlar nasıl olursa olsun vazgeçmemeliydik, kendi tebdirlerimizi alarak mücadeleye devam etmeliydik.
Siz, bizim hayatımız dursun diyerek ayrıcalık istediniz. Oysaki benim böyle bir ayrıcalığı talep etme gibi bir şansım yok. Bu yüzden ben maçların ertelenmesini en başından beri istemiyordum. Çünkü benim hayatım da ertelenmiyor. Kimse benim hayatımı ertelemiyor. Dolayısıyla benim başka bir şansım yoksa, sizin de başka bir şansınız yokmuşçasına kararlar almanız gerekiyordu. Neydi bu kararlar? Bütün kulüpler olarak kendinizi 8 hafta kampa sokmaktı. Maçlar bu şekilde seyircisiz oynanabilirdi. Fakat siz bunu yapmadınız, Bu şekilde devam ettiği taktirde kimi şampiyon yaparsanız yapın diyerek teslimiyeti peşinen kabul ettiniz ve vazgeçtiniz. Bu ayrıcalık istemeyi, akabinde de eğer bu ayrıcalığı vermezseniz, biz vazgeçiyoruz ifadesini ise kimse sorgulamadı. İşte bu yazıyı da bu yüzden yazma gereği duydum.
Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin!
Sayın Terim, size kendi lafınızı hatırlatıyorum ve diyorum ki, lütfen önce şartlar ne olursa olsun siz vazgeçmeyin! Çünkü Galatasaray vazgeçmez. Bu kulüp, vazgeçmeyenlerin kulübüdür.
Benim hayatta kalma mücadelem nasıl devam ediyorsa ve vazgeçmiyorsam, siz de bunu hayatta kalma mücadelesi olarak görmeli ve yarışa devam etmeliydiniz. Tabiki bütün tedbirleri alarak...
Bu korkakça tavrınız size hiç ama hiç yakışmadı.
Şimdi ise ligler iyi ki ertelenmiş diyorum. Aksi halde şampiyon olmamız mümkün değildi. Çünkü yenilgiyi peşinen kabul etmiştik.
Güney Kore gibi vaka sayımız sıfırlanmadan maçların başlamasına ise ihtimal vermiyorum. Bu yüzden gelecek sezon hızlandırılmış bir lig yaşayabiliriz. Önce 3 günde bir maçlarla fakat yine seyircisiz olarak bu sezon tamamlanır. Sonra bu sezon biter bitmez hemen bir hafta sonra yeni sezon gecikmeli de olsa başlar. O zamana kadar virüs, insan vücudunda hayatta kalabilmek için mutasyona uğrar diye düşünüyorum. Çünkü aşı çıkması ancak yıl sonunu bulabilecek. Peki aşı çıkana kadar hayat duracak mı? Benim için hayat her türlü devam ediyor fakat sizin yani futbolcu kardeşlerimizin sahaya dönebilmelerinin tek şartı virüsün mutasyona uğraması olacak. Virüs, mutasyona uğramak zorunda. Çünkü insan ölünce virüs de ölüyor. Virüsün bir konak gibi insan vücudunda yaşamasının tek şartı ise insanı öldürmeyecek kıvama girmesi, yani mutasyona uğramasıdır.
Kısacası olayın özeti şu: Virüs mutasyona uğrayınca, ayrıcalık bitecek, onlar için de benim için de tekrar eşitlik başlayacak. Fakat o zamana kadar onlar tamamen korunmuş olacak. Hem korunacak hem de paralarını almaya devam edecekler. Ben ise hergün hayatta kalma mücadelesi vereceğim. Niye mi? Çünkü çalıştığım kadar hayatta kalabiliyorum. Çalışmazsam hayatta kalamıyorum. Günde en az iki kere de virüsle cebelleşeceğim. Çünkü buna mecburum. Çünkü benim hayatım ertelenemiyor. Kimse benim hayatımı ertelemiyor. Kendi hayatımı erteleme ve ayrıcalık talep etme gibi bir şansım da maalesef yok.
Önce virüs, bizim gibilere uğrayacak ve bizden canlar alacak. Virüs, mutasyona uğrayıp etkisiz hale geldiğinde ise futbolcular o zaman sahaya çıkacaklar. Bu durumda biz, virüsün mutasyona uğramas için hayatları ertelenmek şöyle dursun, bizzat öne atılmış kobaylar oluyoruz. Onlar ise bizim bu kobaylık sürecimizin bitmesini bekleyecekler. Acı ama gerçek olan da maalesef budur.
Sistem, bizi erteleyemiyor. Çünkü ertelese, bizi kimse sigortalı yapmayacak, bize kimse maaş bağlamayacak ve aç kalacağız. Burjuvazi sınıfı ise ya kendiliğinden erteleniyor ya da baskı sonucu kendilerini erteletiyorlar.
Keşke ben de bu hayatta, kimi şampiyon yapıyorsanız yapın diyerek rest çekebilseydim. Ben ertelenmek istiyorum, ertelendiğim sürece bana maaş bağlayın ve benim yerime de kimi işe alıyorsanız alın diyebilseydim. Fakat olmuyor işte...
Saygılar...