21
2012
3 Temmuz 2011 Pazar sabahı Türkiye tam anlamıyla bir şoka açtı gözlerini. Özel Yetkil savcı Mehmet Berk in talimatlarıyla Türk polisi geniş çaplı bir opersyona imza attı. Sayın savcı bu devletin adalet mekanizması içinde önemli yerler gelmiş ,ciddi yetkilerle donatılmış bir hukuk adamı ,maaşını da Türkiye Cumhuriyeti devletinden alan bir insan. Ülkenin kolluk kuvvetlerine verdiği emir ile 7-8 ay boyunca yaptırdığı gizli araştırma ve soruşturmalar neticesinde elde ettiği bilgi ve belgelerin ışığında kanun ve kurallara aykırı işler yapanları yetkilerini kullanarak göz altına aldırdı. Bu operasyonun şüphelilerinden bazıları hakim tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken bazıları da tutuklanarak mahkemeyi Mamak ceza evinde beklemeye başladılar.
Bu süreç devam ederken başta federasyon ve kulüpler birliği olmak üzere futbol camiasıyla ilgili olan her kişi ve kurum görüşlerini bildiriyordu. Ancak şu da açık bir gerçek ki hiç kimse bağlı olduğu renklerin aleyhinde laf etmiyor ,icraat yapmıyordu. Ve şu da mutlak bir doğru ki herkes için bağlı olduğu renkler Türk futbolunun namusundan da ,şerefinden de ,geleceğinden de çok daha fazla önem taşımaktaydı. Bu herkese federasyon da dahil ,kulüp yöneticileri de dahil taraftarlar da dahildir. İşte tam bu noktada Galatasaray ı diğerlerinden ayıran özellik de açığa çıkıyor. Galatasaray bu 7 ayı aşkın süredir yaşanan süreçte ilk günden son güne kadar karnından konuşmayan ,kıvırmayan ,lafını yemeden hep arkasında duran ,sapmayan ve saptırmayan dimdik bir duruş sergilemiştir. Oysa aynı dönemde başta federasyon ve kulüpler birliği söylediklerinin ardında 24 saat bile duramayan ,bir dedikleri bir dediklerini tutmayan ,her fırsatta gerçekleri çarpıtan ,konuyu sulandıran ve saptıran dönek bir tutumun ,kıvrak bir duruşun sahibi olmuşlardır.
Daha bir kaç hafta evvel gerekiyor ise hiç bir Türk takımı Avrupa kupalarına katılmasın diyebilen bir insanın bu gün gelinen noktada Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığına aday olması gerçekten çok manidardır. Şu an itibarıyla Galatasaray ve Bursaspor haricinde tüm takımların bu adaylığı desteklemesi ise Türk futbolunun kimlerin eline kaldığının en acı göstergesidir.
Eski bakanlardan sayın Kürşat Tüzmen federasyon başkanlığından vaz geçti. Gerekçesini ise görüştüğü FIFA ve UEFA yetkililerinin kesinlikle kuralların uygulanmasını istemeleri ve 58. madde gereklerinin yapılması konusunda ki ısrarcı ,taviz vermez tutumlarına karşın görüştüğü kulüp yetkililerinin bu kuralları uygulamak istememeleri olarak açıkladı. Sayın Tüzmen her iki tarafında tavizsiz tutumları ve farklı istekleri karşısında bir arabuluculuk yapılamayacağı inancı ile adaylıktan çekildi.
Sayın Şenes Erzik federasyon başkanı olabileceğini bildirdiği halde birden bire UEFA da ki görevlerini bahane göstererek çekiliverdi. Sayın Mehmet Ali Aydınlar zaten açık açık dile getirdiği gibi hayali Fenerbahçe başkanlığı olan bir insandı ve tarihe Fener i küme düşüren adam olarak geçmekten kaçtı. Kaçtı derken elbette çok sevdiği renklerine her türlü hizmeti yapıp ,en zor günlerinde bol bol zaman kazandırmayı da ihmal etmedi ve en gereken zamanlamayla istifa ederek kulübüne en büyük kıyağı Türk futboluna da en büyük ihaneti yaptı.
Şike duruşmasının açılışında sayın mahkeme başkanı şu ifadeleri kullandı ;Bu mahkeme kesinlikle 100 yıllık kulüpleri ,Türk futbolunun asırlık çınarlarını yargılamak ve hüküm vermek için kurulmamıştır. Biz sadece iddianamede yer alan suçlamaları ve sanık sıfatıyla burada bulunanları yargılayacağız. Eğer üzerlerine isnad edilen suçlara iştirak edenler varsa da onlara gereken cezaları vereceğiz.Yani Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri kişileri yargılar ve suç sabit görülürse yasalarda işlenen suça uygun görülen cezaları verir. Ülke federasyonları ise yasa ve kurallara aykırı hareket eden kulüp ve kişilere gereken cezaları vermekle sorumludur.
Federasyonumuz özerkliğini kazandıktan sonra seçimle göreve geliyor ve görev süresi boyunca ülke futbolunu yönetiyordu. Federasyonu seçen genel kurul futbol camiası içinde ki her kişi ,kurum ve camianın seçtiği delegelerden oluşuyor ,bunların içinde profesyonel kulüpler ,amatör kulüpler ,futbolcular ,hakemler var. Genel kurul seçtiği federasyondan görev süresi boyunca Türk futbolu ile ilgili her türlü kararı almasını ,uygulamasını ve Türk futbolunu sorgusuz sualsiz yönetmesini bekliyor. Oysa bu ülke futbolunu yönetmek için görev ve yetki alanlar gereken cesaret ve tarafsızlığa sahip olamayan aciz insanlar. Asla şunu yadırgamıyorum ,evet bu ülke futbol tarihinin en zor günlerinde görev aldılar. Ancak şunu yadırgıyorum ki görevleri kuralları uygulamakken korkuları ve hesapları ile işleri çözmek yerine kör düğüm ettiler.
Arkadaş sen oraya ne için geldiysen o işi yapacaksın. İşlerin ekonomik boyutları ,sosyal boyutları senin problemin değil. Sen o koltuğa oturuyorsan sırtından formanı çıkartacak ,herkese eşit mesafede duracaksın. Tek endişen Türk futboluna hizmet etmek kuralları herkese eşit bir şekilde uygulamak olacak. Yani Türk futbolunu ve kuralları koruyacaksın ,kulüpleri değil. Ne yani eğer bu ülkenin önde gelen ailelerinden birisinin uyuşturucu ticareti yaptığı ortaya çıkarsa devlet ekonomi olumsuz etkilenmesin diye örtbas mı etmelidir? Ya da aynı mantıkla toplum içersinde saygı bir yeri olan ,sevilen bir insan bir cinayet işlerse olayın sosyal boyutları düşünülerek görmezden mi gelinmelidir? Eğer kanunlar ve kurallar herkes için değil ise hukuk ve adaletten bahis edilebilr mi?
Beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor Digitürk ün para kazanması ,umurumda bile değil medyanın kopardığı yaygara ,attığı iftiralar ,çamurlar ,kulüplerin kaybedeceği paracıklar. Beni ilgilendiren tek şey bu konumda ,Türk futbolunun namuslu mu yoksa namussuz mu olacağı. Elbette Türkiye her alanda olduğu gibi uluslararası futbolda da yer ve söz sahibi olmak ,temsil edilmek ,saygın bir konumda bulunmak zorundadır. Eğer bu olmayacak ise ne bizi boşu boşuna uğraştırın ,ne bu ülkenin milyonlarca lirasını boşuna heba edin ,kapatın kulüpleri gitsin. Eğer bu ülke futbolunu yöneten federasyon yetkisi dahilindeki işleri korkusu ve çıkarları gereği yapamayacak ise bırakın bu işi adam gibi adamlar yapsın. Hiç bir şey bilmesem bile bu ülke takımları Avrupaya gitmesin diyen bir zihniyetin ülke futbolunu yönetmeye hakkı olmadığını biliyorum.
Şu son bir kaç hafta şunu çok net anlattı ki ,mahkeme şahısları cezalandıracak ,kulüpleri ise federasyon. Fenerbahçe ile birlikte Beşiktaş ve Trabzon da UEFA nezdinde çok ağır yaptırımlara tabi olacaklar. Avrupa kupalarından önemli gelir ve prestij hedefleyen sadece Galatasaray ve Bursa kulüpleri kalıyor geriye. Eğer federasyon işini hakkıyla yapacak ise Fener ve Beşiktaş çok şey bir çok Anadolu kulübü ise çok para kaybedecek ,ancak aksi durumda Türk futbolu namusunu ,şerefini ,itibar ve güvenilirliğini tamamen kaybedecek. FIFA ve UEFA kesinlikle taviz vermeyecek ,geri adım atmayacak. Şimdi asıl soru şu ki Türk futbolu mu kurtarılacak yoksa geriye hiç bir şey kalmamış bir futboldan sözde büyükler mi kurtarılacak? Ancak Anadolu kulüplerinin hesap edemediği şu ki geriye hiç bir şey kalmamış ,içi tamamen boşaltılmış bir Türk futbolu için milyonlarca insan beş kuruş bile harcamayacaktır. Yani onlar şunu anlamak zorundalar ,ya bir kaç yıl bu paralar azalacak ya da ebediyen bu çeşme kuruyacak.