18
2014
Ne devre arasıymış ama ,neredeyse lige hiç ara verilmemiş gibi şimdiden 3 maç seyrettik. Bu arada yine sağlam bir transfer çılgınlığı yaşamaktayız. Aslında dönem sözde ölü dönem ama derby haftaları bile bu kadar hareketli ve canlı olmuyor. Yazacak o kadar çok şey var ki sanırım bir kısmını atlamazsam bu yazı zor biter.
Madem devre arası o halde baş rolde transfer olmalı. Herkesin düşüncesi kendine göre haklıdır ama kanımca bu takımın kadro yapısında öncelikli eksikliği sol bek pozisyonuydu. İzlemedim ama Alex Telles için Brezilya yı bilen hiç kimsenin ağzından tek kötü cümle duymadım. Hatta bazıları imzaya bile değil ancak formayı giyip resmi maça çıkarsa inanırız bu transfere diyecek kadar şaşkındı. Fener li Baroni o nasıl buraya gelir ki biz onun Real ve ya Barca ya transfer olmasını bekliyorduk diyor. Yani bu transfer Telles i ve Brezilya yı tanıyanlar için bizim adımıza son derece pozitif bir sürpriz. Ne diyelim hayırlı olsun ,söylenenin yarısı kadar fayda sağlarsa bize sınıf atlatır.
Bir diğer önemli transfer İzet Hajroviç. Gerçi onun için biz önemli diyoruz ama İsviçreliler için pek bir önem arz etmiyor. Telles in aksine onu ve İsviçre yi tanıyanlar için G.Saray adına negatif bir sürpriz. Ya da menajeri ve İsviçre ekibinin yöneticileri için gerçek bir transfer ve pazarlama başarısı. Adamı tanımıyordum ve Ajax ile Celtic e karşı seyrettiğim 45 er dakika ile de yorum yapamam. Ancak İsviçre den ligimize gelen oyunculara bakarsak ki en önemlileri bir zamanlar Beşiktaşa gelen Delgado dur bana pek ümit vermiyor. Ayrıca Bosna milli takımının en büyük kariyerlerinden biri olan Misimoviç bile biz de tutunamamıştı ki bu da bir gerçek. Ama son sözü sahada söyleyecek olan İzet in ta kendisidir ,yakında ne olup ne olmadığını hep beraber göreceğiz.
Yerli oyuncu transferlerimiz olan Salih ve Umut eğer iyi çalışırlar ,eksiklerini giderirler ve yeterli şansı da bulurlar ise iyi birer alternatif olacaklardır. Ancak Salih in biraz kendini tutması ,sakin olması gereklidir. İsviçre den gelen Endoğan Adili için İsviçre de oturan arkadaşlarım bile hiç tanımıyorlar diyebilirim sadece.
Şimdi takımın Ajax ,Celtic ve Tokat maçlarında verdiği izlenimi biraz irdeleyelim. Benim şahsi görüşümdür kimseyi bağlamaz ama ben 3-5-2 yi sevmedim. Takım bu sisteme pek oturmuyor gibi bir izlenim edindim. Sistemin en önemli parçası olan orta 5 linin kanatları bu diziliş için çok yetersiz görünüyor. Özellikle Ajax maçında savunmanın sağ kanadında elini kolunu sallayan kırmızı beyaz formalı oyuncu ilk yarı Aykut ikinci yarı ise Ufuk la burun buruna kaldı. Celtik maçında da güvenli bir görüntü yoktu ama Trabzon a 3 atan yeşilli oyuncuların 8 tanesi zaten İskoçya ya dönmüştü bile. Yani karşımızda kaptanı 23 yaşında yaş ortalaması ise 20.5 olan bir İskoç ekibi vardı. Bizim 2 alt ligimizde yer alan Tokat bile 3-4 net pozisyon yaratmayı başardı.
Şimdi bize sol bek transferi sonrası çok önemli bir transfer daha gerekli. Bu transfer ise Arena stadına yeni bir zemin ve bu zeminden sorumlu yeni bir ekip. Arkadaş bu kadar para verdiğin oyuncuları bu patates tarlasına nasıl çıkartırsın. Bak Bruma nın ayağı gitti sezonu kapattı çocuk. Tokat ın stoperi bir topa kayıp sakatlandı ayağı 50 cm. toprağın altına girdi ,verilmiş sadakası varmış çocuğun. Koskoca kulüpte bu zeminden ,saha bakımından sorumlu ekip ne iş yapar ,bu şartların hesabını kimse sormaz mı onlardan ? Arkadaş geçen sezon bir Cluj maçı oynandı yüz karası ,bu sene bir Juventus maçı oynandı ,2 günde anacak bitti. Diğer maçlarda da saha berbat ,çimler kalkar ,toprak yumuşak ve kaygan ,top kontrolü felaket. Şimdi suçlu hava şartları. Yok böyle palavra ,çünkü bir tek Seyrantepe de hava böyle muhalif. Bakın Londra da neredeyse yağmursuz gün yok ,kuzey Avrupa ülkeleri karın buzun altında. Ama sahalara bakıyorsun sanki ressam elinden çıkmış bir tablo gibi. Üstelik adamlar en az bizim kadar yoğun bir maç trafiğinin içinde sürekli. Süper ligde oynarken Denizli nin sahasını hatırlayın ,o karda buzda ,donduruzcu soğukta bile halı gibi bir zemin ne en ufak bir bozulma ne yumuşama. Sonuçta topu topu 3-4 senelik dünyanın en modern stadlarından biri olan Arena da ise rezalet.
Bir de son olarak şu taraftar gurubu ile yönetim arasında ki suni savaşa değinelim. Basketbol maçı sonrası sebebini tam olarak bilmediğim bir olaydan dolayı önce Ergin Ataman hocamız sonra da yönetimden çok sert tepkiler geldi. Buna cevaben kendileini uA olarak adlandıran guruptan da son derece sert bir cevap alındı. Bir kere önceki yazılarımı takip edip beni biraz tanıyanlar bilir ki Ünal Aysal yönetimini hiç bir şekilde tasvip etmem ,tarzlarını hiç sevmem. Ultraaslan gurubuna da en küçük bir yakınlık hatta sempati bile duymam. Bu sebeple burada taraf olmam mümkün değildir. Ancak bildiğim tek gerçek hiç kimse bu kulübün basketbol şubesini böyle bir sebeple kapatma tehdidi savuramaz. Adama derler ki "sıkıyorsa kapatta görelim ,baban açtı ya şubeyi oğlum oynasın ,sıkılırsa kapatır diye"
Gelelim bizim meşhur uA beylere. Bir kere bu taraftarı guruplama olayına baştan sona karşıyım. İnsanların bir topluluğa ait olma psikolojisi ile kulüplerin altında bir alt kimlik olarak bir araya toplayıp sonra bunu sanki bir ayrıcalık haline hatta bir üst kimlik şekline büründürmek ,bundan fayda ,çıkar sağlamak son derece hastalıklı bir durumdur. Fener de GFB bizde ise uA ile yapılan bu ayrıcalıklı taraftar kimliği sakattır. Kalbini bir kulübe vermişsen o renklerin taraftarı olmak ,o armayı taşımak ,biletini alıp saha da ,salon da takımına destek olmak ,durumun elveriyor ise kulübünün kredi kartlarını ,gsm operatörlerini kullanıp lisanslı ürünlerini satan mağazalarından alış veriş yapmak ve tek üst kimlik olarak (bizim için) G.Saraylılık gururunu taşımak yeterlidir. Nedir o öyle sarı kırmızı renkler üstüne uA filan yazan montlar ,tişörtler ,atkılar ,şapkalar filan kullanmak ? GS neyimize yetmiyorsa. Ama bunların asıl sebebi de Beşiktaş ın çArşı sına duyulan kıskançlık ve özenmedir. Adamlar öyle GFB ,uA gibi bir oluşum değil ki. Sonuçta benim yaşım olmuş 44 ,bu yılların 39 u geçmiş Ali Sami Yen de ,İnönü de ,Spor Sergi de ,Abdi İpekçi de. Bunca yıldır bilirim bu çArşı gurubunu. Adamlar öyle sadece maçtan maça bağırıp çağıran ,pazardan pazara bir araya gelen bir taraftar güruhu olmadıklarını yeterince anlatamadılar mı birilerine ? Eğer çArşı gurubu gibi bir sosyal oluşum olacaksan ,olmak istiyorsan bir taraflarını kaldıracak ve taraftarın toplumun içinden gelen ,ortak noktaları aşık oldukları renkler olan sosyal varlıklar olduğunu anlayacaksın. Toplumun bir derdi ,bir problemi olduğunda ,halkının bir isyanı bir isteği olduğunda gerek stadlar da ,gerek salonlar da gerekse meydanlar da içinden geldiğin insanlara detek olacaksın. Ya da oturacaksın mabadının üstüne yenince sevinecek ,yenilince üzülecek gerisiyle de ilgilenmeyecek ,spora siyaseti filan karıştırmayacaksın. Her ne kadar siyaset sadece spora değil yatak odana kadar girmiş olsada.