01
2013
Transferle yine dünya gündemine oturduk. Yalana gerek yok ,bize rakip olduğunu iddia edenler havaalanında kendi gönderdikleri eskilerini karşılarken bizim taraftarımızın Sneijder ,Drogba gibi fantastik yıldızları omuzlara alması hem aramızda ki derin farkları ortaya koyması hem de rakip takım taraftarı arkadaşların eveleyip geveleyip çokça da kekeleyip biraz sadistçe bir zevk yaşatması gerçekten çok hoş. Öyle bir transfer hamlesi geldi ki yönetimden taraftar ne ara ,kime ,nasıl sevinceğini ,kimin adını bağıaracağını şaşırdı. Daha Sneijder sevincini yaşayamadan birden Drogba Galatasaray da denir mi ? Aykut hocaya kalkıpta bu transferler sorulur mu ? Adam ne desin ki yani ,en doğrusunu yaptı ve sahada neyin doğru neyin yanlış olduğunu göreceğiz dedi. Ama biraz kekeleyerek demesi bayağı eğlenceliydi.
İşin bir tarafı hoş ve güzel ,kimsenin itirazı olamaz. Ancak şimdi sahada ki futbola bakma vakti gelecek. Eğer isim olarak ,kariyer olarak bakarsak Sneijder olsun ,Drogba olsun bu ülkeye gelmeleri bile başlı başına olaydır. Sonuçta biri Hollanda milli takımıyla katıldığı son dünya kupasında final oynamış ,turnuvanın altın 11 ine seçilmiş ,attığı 5 golle turnuvanın gol kralı ortaklarından olmuş ,dünyanın en iyi futbolcularına verilen altın topa aday gösterilmiş Wesley Sneijder. Diğeri ise bir çok teknik direktör ,menajer ,futbol otoritesi ve futbol sever tarafından dünyanın en iyi santrforu olarak görülen Didier Drogba. Son 3 Şampiyonlar Ligi kupasının 2 sini kaldırmış ve kaldırırken de takımlarının ve turnuvanın kaderini değiştirmiş inanılmaz oyunculardan bahsediyoruz. Sneijder İnter ile kupaya uzanırken oynadığı her maçta takımının en efektif ,en yaratıcı oyuncusu olmayı başardı. Drogba ise finale ve kupaya adını yazdırmak bir tarafa yarı finalde Barcelona yı elerlerken üstelik 70 dk. 10 kişi oynayan Chelsea takımında bir oyuncu neler yapabilir ,nasıl savaşır nasıl isyan ederin dersini vermişti adeta. O maçta takımı eksilince sol kanada geçen ,savunmadan orta alana ,forvete kadar ihtiyaç olan her yere yetişen oyuncuyu asla unutamam.
Galatasaray sezon başında şampiyon kadrosunu Amrabat ,Hamit ,Burak ,Umut ,Danny gibi isimlerle güçlendirdiğinde sayın Fatih Terim hariç herkes şampiyonu belirlemiş ,Dream Team rüyaları görüyor ,yazıyor ve yaşatıyorlardı. Evet güçlü ve iyi bir kadro vardı. Ancak bu kadro rakip kadar koşmadan ,mücadele etmeden ,sahaya alın terini döküp yüreğini koymadan maçın kazanılmayacağını defalarca yaşasa da bir türlü öğrenemedi. Beklenmedik üç beş sonuç alınınca oldu bizim Drem Team kabus takım. Hocadan ,futbolcuya ,yönetimden başkana kadar bilen bilmeyen koydu herkesi hedef tahtasına. Yok taktik kötüymüş ,yok sistem hatalı ,B planı yokmuş ,Elmander ,Umut ,Burak golcü değilmiş ,Muslera kaleci değilmiş ,defans berbatmış ,orta alan rezalet ,kanatlar koca bir sıfır ,yönetim aciz ve beceriksiz ,başkan palavracı ve acemi. Oysa aynı takım önem verdiği her maçta iyi futbol oynamıştı. Kağıt üstünde zor olarak adlandırılan maçlar hep 3 puanla geçildi. Hatta kaybedilen Manchester United deplasmanı ve içerde ki Braga maçları futbolu en üst seviyede oynadığımız maçlardı.
Takımın bu sene beklenenin üstünde puan kaybı yaşamasının ve bir çok maçta kötü futbol oynamasının ana sebepleri bana göre futbolcuların ve hatta hocanın maç seçmesi oldu. Sonra da geçen sezon oynanan rakibe baskı üstüne kurulmuş saldırgan sistemin yerine topa sahip olmak üzerine kurulu pas düzenine geçiş. Evet şu bir gerçek ki topa sahip olmak önemli bir artı olabilir ancak bizim yaptığımız gibi yavaş oynanınca rakibin ekmeğine yağ sürülüyor. Kontrollü oyunla yavaş oyunu karıştırmamak lazım. Özellikle Türkiye liginde hangi takıma G.Saray maçında 1 puan verseniz maça filan çıkmazlar. G.Saray maçının taktiği tüm Anadolu takımları ve hocaları için sezon başında zaten belliydi. Çakılı defans ,orta sahaya yardımcı forvet hattı defansına yakın orta alan. Bu dizilişte uzun kontra paslar ile stoperlerin arasına girecek ,beklerin arkasına sarkacak oyuncuları olanlar G.Saray ın da maça gereken önemi vermemesinden faydalanarak puanı ya da extra performans gösteren 1-2 oyuncusu sayesinde puanları kaparlar. Elbette bunu başarmanın anahtarı G.Sarayın temposuz ,yavaş ve aklı başka maçta olarak oynaması olabilir. Ve işte biz bunu geride kalan yarım sezonda fazlasıyla yaptık maalesef.
Bu takım elde ki mevcu kadrosu ile 4-4-2 oynar ,4-3-3 oynar ,4-5-1 ya da 4-2-3-1 ,4-3-2-1 ,4-1-4-1 filan hepsini oynar. Ne oynayacağını ,sahaya nasıl yayılacağını ,kağıt üstünde ki sistem dizilişleri en iyi bilecek kişi oyuncularıyla çocuklarından çok vakit geçiren ve gerek G,Sarayı gerek ise futbolu hepimizden iyi bilen ,analiz eden Fatih Terim hocamızdır. Ancak asıl sorun bu takım sahaya ne düzenle çıkarsa çıksın ,hangi futbolcu oynarsa oynasın kontrollü futbol adına yavaş ve temposuz oynayamaz. Öyle al gülüm ver gülüm oynanan oyunlarda rakibin şansı her daim bizden fazla oluyor çünkü bizi mutlu edecek tek sonuç varken rakip iki sonuçla da istediğini alıyor.
Elbette hepimiz için farklı doğrular söz konusu olabilir ancak bana göre G.Saray takımının bu sene en ciddi handikapı sol kanat oldu. Mesela en azından geçen sene ki form düzeyinde bir Hakan Balta ile Amrabat ın yerine forma giyen bir Arda Turan olsa idi takım nasıl olurdu acaba ? Kaldı ki benim bakış açımdan bu yarım sezonun en iyi niyetli ve yararlı futbolcusu da Albert Riera oldu. Ayrıca Felipe Melo konusu var ki neresinden tutarsan oradan elinde kalır. Elbette maç seçmenin ,rakibe göre oynamanın kralı benim gözümde rakipsiz Emanuel Eboue de tartışma konusu. Hamit in bir türlü tam adapte olamaması ,Selçuk un idare etse bile kendi standardının çok altında kalması ,Engin in anlamsız psikolojisi ,Emre nin aşırı istikrarsızlığı ,Danny nin deli cesareti ile aldığı riskler ,Amrabat ın takım oyununa bir türlü uyamayıp saman alevi gibi oynaması ,defansif zaafları ,hocamızın Avrupa maçlarına aşırı konsantrasyonu gibi sorunlar başımızı çok ağrıttı bu periyotda.
Şimdi gerçek birer dünya starı olan ve bunu da sahada gösterdikleriyle fazlasıyla hak eden 2 süper takviye yaptık kadromuza. Benim düşünceme göre iyi bir sol bek ve hücumda kanatları kullanabilecek teknik kapasitesi ile sürati olan bir forvet alınmalıydı. Gerisi kalitelerini defalarca kanıtlamış oyuncuların form ve konsantrasyonlarını arttırmakla fazlasıyla halledilebilirdi. Ancak alınan oyuncuları eleştirmek de ,uygulanan transfer politikasına olumsuz yaklaşım göstermek de hem haddimi aşar hem de hiç içimden gelmiyor. Şimdi geri sahada ki aksaklıkların giderilmesi için önde Drogba ,hemen arkasında Sneijder gibi iki büyük dünya yıldızının rakip üzerinde yaratacağı psikolojik baskı ve çekingenlikten yararlanacağımızı ummaktayım. Bunların yanında Şampiyonlar Ligi gol krallığında iddialı bir Burak Yılmaz ile açık ara bu ülkenin en iyi ve efektif oyuncusu Selçuk İnan ın da daha rahat oynayabilme olasılıkları önemli bir artı. Elbette Hamit in de uyum probleminden kurtulması çok önem taşıyor. Biraz da tempoyu arttırıp ,hızlı oynarsak bambaşka bir çehreye bürüneceğimiz de şüphe götürmez gerçekler.
Futbolda ne nasıl olur bilinmez ama biraz şans yanımızda olur da Şampiyonlar Liginde bir ya da iki tur geçersek ,büyük bir şanssızlık ve ya hakem rezaleti olmaz da ligi de Şampiyon tamamlarsak sayın Aysal ve yönetiminin riski yüksek transferlerle bizi şaşırmaya devam edeceğini sanıyorum. Gelecek transfer sezonu yaz aylarında 2 ya da 3 tane daha aynı kalite ,kariyer ve kalibrede dünya starı Yeşilköy e inebilir. Bu da bir politika ve eğer tutarsa G.Saray gerçekten bu ülkeden çok farklı boyutlara yelken açar.
Asıl büyük tehlike olarak Türk futbolunu yönetenleri gördüğümü de belirtmeliyim. Şimdi bu ülkede adalet sisteminde görev alan hukukçular var. Bu hukukçulardan bazıları federasyonda görev alıyorlar. Meireles sahada hakemim yüzüne tükürmek bir tarafa yolda herhangi birimize yapsa bir temiz sopa yiyeceği kesin olan hareketler yapıyor. Hakem Özkahya nın ne topluğunu bırakıyor ne o yuvarlağa sokmadık parmağını. MHK karar veriyor 11 maç ceza. Sonra tahkim diyor ki tükürme yok 7 maç ceza iptal yeniz ceza 4 maç. Hakem raporunda tükürdü dediği halde itibar görmüyor. Meireles 4 maç sonra oynuyor. O halde hakem yalan söylüyor ,iftira atıyor ama o da maç yönetiyor hala. Melo rakibine tükürdü diye kırmızı görüyor. Hakem Özkalfa düdüğünü aramakla meşgul ,olayı gören yan hakem o da 8-10 metre mesafede. Yayıncı kuruluş en ufak yağmur damlasını gören phantom kamera ile tükürüğü göremiyor. Melo gerek rakibine ,gerek kırmızıyı gösteren hakeme gerek olayı gördüğünü iddia eden yan hakeme sadece "yukarda Allah şahit ,tükürmedim ben" şeklinde işaret edip çıkıyor. Ceza açıklanıyor ,4 maç. Şimdi o hukukçulara şunu sormak isterim ,sizin öğrendiğiniz hukukta ceza suça göre mi veriliyor yoksa kişi ve kurumlara göre mi ? Eğer tükürmek 4 maç cezaya tabi bir suç ise nasıl olur da Meireles tükürmedi diye 7 maç indirim alır ? Eğer tükürmek 7 maç ise niye Melo 4 maç ceza alır ? Yoksa surata tükürmek için verilen ceza tükürülen surata göre değişiyor mu ? Hakeme tükür 7 maç ,futbolcuya tükür 4 maç gibi. O halde size o diplomayı veren hukuk profesörlerinin suratına tükürürsem ne ceza alırım acaba ? Şunu da belirteyim ki yanlış anlama olmasın ,ben de Melo nun o haraketine bile kırmızıyı yapıştırır en az da 4-5 maç ceza verirdim. Sadece teşebbüs bile yeter ,ne spora ne sporcuya yakışmıyor. Ama Dentinho nun arkadan salladığı tekmenin de kırmızı için rakibin bacağını kırması gerekmiyordu. Yani eşit suça eşit ceza demektir adalet.
Bu ülkede siyasetin ,iktidarın başında ki insan "biz şike yapanı düşürmeyiz ,gerekirse Türk takımları 5 sene uluslararası maç yapmazlar" diyebiliyor. Bu ülkede sahtekar kulüp başkanı imza taklidi yapıyor Uefa dan ceza alıyor ,kulübünü batma noktasına getiriyor sonra da federasyona başkan oluyor. Bu ülkede hukukçular ayrı çalıyor ,yetkililer ayrı oynuyor. Eşitlik ,adalet ,ahlak ,temiz futbol gibi kavramlar çoktan hasıraltı edilmiş. Ranta ,çıkara ,güç ve paraya tapan bir güruh ben yaptım oldu diyor. Bu ülkede futbola bu kadar yatırım yapmaya ,bu kadar üst düzey ,kalbur üstü starlar getirmeye gerçekten deli cesareti ,maximum risk diyorum. İşte beni asıl korkutan ,tereddüte sürükleyen durum da bu.