16
2013
Her şeyi bir tarafa atalım artık takımın sahada neyi yapıp neyi yapamadığına odaklanalım. Çünkü bu saatten sonra ne bu takım küme düşse Terim düşmanlarına Aysal ın hatalarını kabul ettirebiliriz ne de takım şampiyonlar ligini kazansa benim gibi düşünenlere Aysal ı sevdirebiliriz.
Ancak çok kısa bir kaç cümle ile şunu belirteceğim ki yanlış anlama olmasın. En başta bu takım Fatih Terim kovulduğunda Beşiktaş maçından alınan 3 puan da eklenince Fenerin sadece 3 puan gerisindeydi. Ayrıca son 2 yılın şampiyonu ,son iki süper kupanın galibi ki ikisinde de Fener i yenerek ,son sezonun Şampiyonlar ligi çeyrek finalisti ve hazırlık kampında da Arsenal ,Porto ,Napoli gibi üst düzey şampiyonlar ligi takımlarını dize getirerek Emirates kupasını kazanan bir takımdı. Real den 6 yemek dünyada her takımın başına gelebilecek bir şeydi ama orada bile ilk 35 dakikada ki oyun çok önemli bir göstergeydi. Yani ortada hiçde öyle enkaz filan yoktu.
Gelelim bu güne. Bir kere gerçekçi olalım şampiyonluk treni kaçtı. Şampiyonlar liginde gruptan çıkılması ise çok önemli bir başarı. Şampiyonluk için kalan 19 maçı kazansak bile bu ligde Fenere puan kaybı yaşatacak 4-5 takım daha çıkmaz ve 11 puan fark kapanmaz. Kaldı ki bizim de öyle 19 maçı kazanacak bir futbol realitemiz yok. Şampiyonlar liginde ise görüntü olarak gelecek her takım bizden çok güçlü. Ancak eleme usulü oyunlarda hava ve saha şartları ,hakem gibi faktörler sürprizi müsait kılıyor. İş o günkü küçük detaylara kalır. Ama yine de Bayern ve Barcelona gelsin istemem çünkü onlar pek sürpriz izni vermiyorlar ve özellikle iç sahada ne gerekiyorsa fazlasıyla almayı başarıyorlar.
G.Saray Juventus engelini aşarken baş rolde sahanın berbat zemini rol oynadı. Zaten o şartlarda futbol oynamak ,futbol beklemek anlamsızdı. Dolayısıyla o maçı da futbol olarak yorumlamak imkansız. Ancak son 8-10 maçtır görmediğimiz takım ruhu ,mücadele ve yardımlaşma fazlasıyla kendini hissettirdi. Gerek gol sevinci gerek tur sevinci bile ne demek istediğimi anlatmaya yeterli olur sanırım. Ama bu gün oynanan Gençlerbirliği maçı da takımın maç seçmesinin ,rakibin ismine göre oynamasının müzminleşmeye başladığının bir göstergesi oldu.
G.Saray takımında çözemediğim bazı şeyler var. En başta şunu çok merak ediyorum ve anlayamıyorum. Bu takımın ideal 11 inde Melo ,Selçuk ,Sneijder gibi çok önemli orta alan futbolcuları var. Ancak nedense top bizim takıma geldiğinde oyunu kurmak hep Semih ,Gökhan ,Chedjou gibi top teknikleri ,oyun zekaları ,pas yüzdeleri düşük stoperlere kalıyor. Melo ve Selçuk bizim yarı sahaya gelip top alsalar bile yüzlerini rakip sahaya dönemeden gerisin geriye topu stoperler iade ediyorlar. Sonrada o top ya kaleciye geri pas olup Musleranın uzun vuruşuyla rakip alana gidiyor ya bu oyuncular rakip yarı alana şişiriyorlar. Eğer topu rakip sahaya ya da Drogba ya doğru şişirmekse hocanın istediği hiç olmazsa bunu Selçuk ,Melo filan yapsa biraz olsun daha isabetli olmaz mı ?
Şunu da hiç anlamıyorum ,korner ya da kanatlardan bir serbest vuruş kullanırken Semih niye rakip ceza sahasına gidiyor ? Bu adamı seyrettiğim 3. sezon ve belki 100. maç daha bir kere doğru dürüst bir kafa vuruşunu ya da kafayla topu indirmesini hatırlamıyorum. Yanılmıyorsam Samsun da 3 sezon evvel bir gol atmıştı o da yarı kafa ,yarı omuz yarı rakip bolca da kaleci yardımıyla top tıngır mıngır çizgiyi geçip ağlara bile değmemişti. Oysa sadece 10-15 defa izlediğimiz Chedjou nun bile gol olan ,direkte patlayan ,asist olan ya da büyük tehlike yaratan 10-15 pozisyonu ,Gökhan Zan ın bir çok golü gözümün önünde.
G.Saray takımında topu çok iyi kullanan ,teknik kalitesi çok üst seviyede olan bir çok oyuncu var. Ama her nedense bu takımda pas almayı bilen oyuncu yok gibi. Herkes eli belinde top gelirse oynarım havasında. Son Gençler maçında bir ara 5-0-5 gibi bir şey oynadık. Orta alanda ki 50-60 metrelik bir havuza gelen tüm topları çevresinde 3-4 rakip oyuncu varken siyah forma kadraja bile girmiyordu. Taç atışlarımızın neredeyse tamamı rakibe gidiyordu ki bir ara topu taca atmak Gençler in taktiği mi diye düşünmeden edemedim.
Öyle bir maça çıkıyorsunuz ki daha 15. hafta lige mendil sallamakla karşı karşıyasınız. Daha 4 gün önce çok önemli bir moral ve güven kazanmışsınız. Ama koskoca ilk 45 dakika saha da var mısın ,yok musun belli değil. İkinci yarı biraz daha derli toplu çıkıyor ve çok güzel bir dakika da beraberlik golünü de atıyorsun. Ama sonra neredeyse 30 dakakyı yine boş geçiyorsun. Bitime uzatmalar dahil 5 dk. kalmış baskı yapmak aklına geliyor 87 dk. giremediğin kadar pozisyona 5 dk. da giriyorsun. Bunun adı ayıptır arkadaş.
Adamlarda hücum bölgesinde ayağına topu alan 2-3 G.Saraylı futbolcunun üstüne gidip pozisyonu zorluyor ,bu esnada ortadan ve kanattan bindirme yapan 2-3 beyaz formalı oyuncu var mutlaka. Baksan kadroya ne Jimmy Durmaz ,ne Tosiç ,ne Petkoviç ,ne Mervan ,ne Özgür tek bir futbolcusunu alıp da kadrona koymazsın. Zaten golü atan Stancu yu bile zor zahmet kovmuşsun apar topar. Ama siyah formalı takımda hücum bölgesinde topu kim alsa rakibin üstüne gitme ,adam eksiltme ,rakip defansın dengesini bozma ,kanatlarda ya da ortada kaçıp top isteyen tek oyuncu yok. Koskoca 90 dakika boyunca çalım atan ,rakibi eksilten tek G.Saray oyuncusu olarak Melo yu gördüm ki o da kendi yarı alanımızda. Oysa su götürmez bir gerçek ki biz de kadroya bile giremeyen Yekta ,Amrabat ,Ceyhun ,Bruma gibi oyuncular bu takımda yıldız olurlardı.
G.Saray kadrosuna bakıldığı zaman oyun zekaları yüksek ,yaratıcılık özellikleri üst seviyede önemli futbolcular var. Selçuk olsun ,Sneijder olsun ,hatta Melo ,Eboue ve Drogba çok önemli oyuncular. Ama baktığınız zaman olması gereken üretkenlikten ,yaratıclıktan ,pozisyon zenginliğinden eser yok. Maça çıkan 11 e bakıldığı zaman mücadele açısından bir handikap yaşanabileceği akla gelebilir. Melo ve Umut a bu bağlamda çok yük bineceği hesaplanabilir. Ama bu kadronun bu denli tekdüze ,durağan ve sıradan oynaması hiç akla gelmez.
Şu anda bunları yazarken Kasımpaşa -Beşiktaş maçını izliyorum bir yandan da. Çok ilginç ama bizde Sneijder in ,Selçuk un ,Melo nun yapamadığı her türlü organizasyonu ,pas ve hücum zenginliklerini Oğuzhan ,Olcay ve Fernandes fazlasıyla ortaya koyuyor. Almeida ise inanın Drogba yı hiç ama hiç aratmıyor. Defansta ise Sivok bizim Chedjou nun yapmadığı her şeyi yapması ,ne yerden çalım yememesi ne de hava topu vermemesi gerçekten ilginç. Şu saydığım 5 er oyuncunun kulüplerine maliyetlerini hesaplarsanız ne demeye çalıştığım çok daha net ortaya çıkacaktır. Elbette aynı karşılaştırmaları Kasımpaşa ,F.Bahçe ,Trabzon gibi belli bir bütçe ve hedef belirlemiş takımlarla da yapabiliriz. Bahsettiğim konunun kesinlikle skor değil sadece ve sadece oyun ve mantalite olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum.
Bu lig de Fener i geçmek bu saatten sonra mümkün değil. Ancak onların cezasından yararlanmak için 2. olmak şart. Ama sanırım bizim özgüven zengini futbol fukarası oyuncular bunun ciddiyetini pek kavramış değiller. Bizim son derece pahalı defans ve orta alan futbolcuları habire geri pas ve ya şişirme top oynamak zorunda kalırken rakibin ucuz defansif oyuncuları bizim karşımızda sanki Rio Ferdinand ,Thiago Silva gibi rahat rahat oyun kuruyorlar maalesef. Bunun sebebi bizimkilerin kalitesizliği ya da onların kalitesi değil elbette. Tek nedeni rakip takım hocalarının bizim en ciddi zaafımız olarak defansa ve orta alanımıza çıkarken uygulattıkları 3-4 kişilk baskı. Biz ise yani 2000 yılında tüm dünyanın bu preste en başarılı takımı olan biz bu baskıyı ya hiç yapmıyoruz. ya da bireysel olarak ,tek futbolcuyla uygulayıp son derece etkisiz ve rakibi rahatsız etmekten dahi uzak bir şekilde uyguluyoruz. Oysa ki bu hücum pres takım olarak uygulansa kapılan topları en iyi değerlendirecek ayaklarına sahibiz bu ülkenin.
Ayrıca takımın defans oyuncularında bir sorun olduğuna da inanmıyorum. Hatta iyi bir sol bek transferi ve Eboue nin de Arsenal den geldiği ya da Şampiyonlar liginde gösterdiği performansları hatırlayıp istikrarlı bir futbol oynamasıyla çok daha üst düzeye çıkarız gibime geliyor. Stoperlerimiz öyle kötü defanslar değil aslında Ama takım savunmasında aksadığımız aşikar. Elbette Popescu ,Ulfaluji gibi çok yönlü defans oyuncusu bulursak transfere hiç itirazım olmaz ancak kesicilik ,hava topu hakimiyeti ve markajdan ziyade oyun zekası ,iyi top tekniği ,yüksek pas yüzdesi olan stoperler de öyle çok fazla yok. Böylesini bulamadıktan sonra da alınacak adam emin olun ki Chedjou dan ya da Semih ten ,Gökhan dan iyi olmayacaktır. Son dönemde asıl sorun takımın defansında ziyade ofansındadır. Mancini yi geldiği günden beri hiç bir şekilde suçlamadım asla. Sonuçta tüm dünya da getirebilceğimiz en kariyerli en prestijli isimlerden birisidir. Ancak kanaatimce teşhisi yanlış koyuyor. Evet her maç gol yemek hastalığından kurtulmak elbette önemli. Özellikle Avrupa da ki rakiplere karşı daha emniyetli oyun planları yapılabilir. Ancak bu takım gol atamamak da değil gol pozisyonuna girememenin sıkıntısını yaşıyor. Kopenhag maçını çıkartın bir de ligde ki Kayseri deplasmanın "Kayseri nin o gün 7-8 oyuncusu eksikti" hiç bir maçta bir elin parmakları kadar pozisyona girmedik. Şimdi bir hatırlayın kazanamadığımız Antalya ,Rize gibi maçları ve kaçan düzine hesabı %100 lük pozisyonları. Bir de son dönemde kazanılan ,Elazığ ,Sivas ,Konya ya da kazanılamayan Akhisar ,Kasımpaşa gibi maçları. Mesela bu gece Gençlerbirliği maçında gol haricinde akılda kalan iki pozisyon Sneijder in karşı karşıya kaçırdığı ve Burak ın topunun çizgiden çıkmasıydı. Fener maçında ise net sıfır pozisyon. Elbette duran toplar bu organize atak yokluğunda elde kalan tek silah. Uzaktan şutları pozisyon ve ya hücum zenginliği sayanlara lafım olmaz. Elimize organize hücum diye sadece Burak ın koşularıyla savunma arkasına sarkma denemeleri ve Drogba nın fizik gücüyle yarattıkları kalıyor. İşte takımın asıl problemi de bu çok kısıtlı hücum etkinliği ve tekdüze ,rakiplerce ezberlenmiş atak girişimleridir. Bundan sonra ne olur ,nasıl olur bilemem. Ancak yönetimin bu defa hocanın gerçekten arkasında durması olmazsa olmaz şarttır. Eğer transfer yapılacak ise alınacak oyuncular ya hocanın istediği oyuncula olmalıdır ya da hiç olmamalıdır. Ayrıca Mancini nin takımında istemediği oyuncular da sorgusuz sualsiz ve kesinlikle tartışmasız olarak gönderilmelidir. Yani tüm takım tek patronun başlarında ki hocaları olduğunu bilmeli ve anlamalıdır. Yok eğer koskoca Galatasaray başkanı yabancı bir oyuncusuyla prim pazarlığı yaparsa ,çok sevgili danışmanını mutlu etmek için çilek tarlalarına dalarsa ,dünyaya mal olmuş isimlere "eleman" muamelesi yaparsa değil Roberto Mancini ,Alex Ferguson ,Jose Mourinho ,Arsene Wenger üçlüsü gelse takımın başına hiç bir şey olmaz.