18
2011
Sevgili dostlar futbolun çöplüğünden çıkıp biraz basketbolda ki gerçek destanı yazmak istedim. Türk basketbolu iki hatta üç senedir bir Galatasaray mucizesi yaşamaktadır. Bu mucize emin olun ki Amerika ,İtalya ,İspanya ,Yunanistan gibi dünya basketbolunda ekol olmuş ülkelerde yaşansaydı üzerine TV programları yapılır ,gazeteler ekler hazırlardı. Ama maalesef bizim ülkemizde tek başarı kazanmaktır. Bir çoklarımız için ikinci olan ilk kaybedendir sadece. Ama işin aslı hiçte öyle değil işte. Hani bir zamanlar Adnan Sezgin amcamız futbol takımına yaptıkları transferler için "eğer Amerika da olsaydı üniversitelerde tez konusu olurdu" buyurmuştu ya işte bizim basketbol takımı gerçek bir tez konusudur.
Çok eski dönemlerde Galatasaray basketbol takımı Türkiye nin yenilmez armadasıymış ,tek rakibimiz de İTÜ. Ben o günlere yetişemedim. Benim "Spor Sergi" günlerim başladığında Türkiye de Eczacıbaşı ve Efes Pilsen in hüküm sürdüğü arkalarından da Tofaş ,Beşiktaş ikilisinin takip ettiği bir dönem yaşanıyordu. Biz Fenerle beraber düşmemeye oynuyorduk. Sonra bir Türk spor klasiği olarak biz ve Fener iyi transferler ve güçlü kadrolarla şampiyonluğa oynamaya başladık. Gerçekten harika bir kadro kurmuştuk o günün şartlarında ,Paul Dawkins ,Michaell Sqourse ,Nihat İziç filan vardı. Bir de Fenerden Calwin i alınca gerçekten Avrupa çapında bir takım kuruldu. Ancak Türkiye de kupalara ambargo koyan o kadro gerçekten çok ama çok şanssızdı. Avrupa kupası finali oynama kapasitesi varken birinci sene Drazan Petroviç li Cibona Zagreb e ,ikinci sene ise Sabonis li Zalgiris Kaunas a ilk turda elendik. Söylemeye gerek var mı bilmem ama ilk yıl Cibona ,ikinci yıl ise Kaunas Avrupa şampiyonu oldular ve en çok da ilk turda zorlandılar.
Lafı fazla uzatmadan sonrasına gelelim. Basketbolda Efes-Ülker hegamonyası başladı. Bu aşamada müessese takımlarının haksız rekabeti gündeme geldi ,kulüp takımları sadece figüran olabildiler.Sergi kapanmıştı ,basketbol seyircisi de salondan kaçmıştı. O dönemde Efes ile Avrupa da önemli başarılar da kazanıldı Türk basketbolu adına. Sonra sponsor dönemi başladı basketbolumuzda. Kulüp takımları yine de bu iki devin arasına girmeyi hiç başaramadılar. Çünkü arada ki bütçe farkı çok büyüktü. Ama bir gün Ülker sahneden çekilme kararı aldı. Dev firmanın devasa bütçeli kadrosu olduğu gibi Fenere verildi. Biz ve Beşiktaş ise bu büyük firmanın küçük ürünlerinin adını taşımak karşılığında üç beş kuruşa razı olmak zorunda kaldık.
İşte tam da bu esnada tarihimize kara bir leke olarak geçen Cemal Nalga skandalı ile iyi başladığımız sezonda 4 tanesini kazandığımız 6 maçta hükmen yenik sayıldık ve ayrıca lige eksi puanla başlama cezası aldık. Basketbol ile ilgili yöneticilerimiz ceza aldılar. Hoca değişikliği yapıldı ve Cem Akdağ göreve geldi. Aslında bu cezalar ve kriz sonrası kümede kalmak imkansızdan biraz daha zordu. Ama o kolu kanadı kırık ,morali bozuk takım kümede kaldığı gibi neredeyse play off lara kalıyordu ki tek galibiyet farkla kaçtı. Eğer böylesi bir skandal olmasa idi Fenerin 1 puan arkasında normal sezonu 2. bitirecektik. Yani bütçesi bizim 6-7 katımız olan Efes ve 3-4 katımız olan Banvit in önünde.
Galatasaray basketbol takımından sorumlu yönetici Hakan Üstünberk ,Cem Akdağ dan boşalan koltuğa Oktay Mahmuti yi getirdi. Play off u yani ilk 8 i başarı olarak kabul etmeyen kimse yoktu . O takım gitti ligi 3. bitirdi. Aslında 2. de olurduk ama ligde ki yanlış bir kural yüzünden son maçımızı bilerek kaybettik. Yani rakip olarak Olin Edirne yerine Beşiktaş ı tercih ettik. Tüm otoritelerin Fener Banvit finali beklediği play off da finale giden de biz olduk. Herkesin 4-0 çok iyimser olanların 4-1 beklediği seriyi 4-2 kaybettik. İlk maç haricindeki tüm maçlar son topa kadar kazananın belli olmadığı harika maçlardı. Tarafsız Türk medyası bile şampiyonu değil şampiyon gibi mücadele edeni alkışlıyordu.
Sevgili dostlar bu seneyi yazmaya pek gerek yok herhalde. Öyle gold card la filan değil aslan gibi yürekle ,demir gibi bilekle girdik THY Eurocup a. Finalin rövanşını aldık ki hem de ne alış. Grup maçlarında da neredyse hiç kimse şans vermiyordu bize. Ama ilk 4 yolunda ki en önemli iki rakibimizi deplasmanda yendik. Kazan a ise neredyse 38 dk. önde götürdüğümüz maçta son topta yenildik. Ve dün gece kupanın önemli favorisi Barcelona elimizden çok ama çok ucuz kurtuldu. Biz her maç çok iyi oynamayabiliriz. Biz çok kaliteli ,çok üst düzey bir kadroya sahip olmayabiliriz. Biz tecrübesiz de olabiliriz. Ama biz istisnasız her maç çılgınlar gibi son topa kadar ,skor ne olursa olsun ,sahada o anda kim olursa olsun mücadele ederiz. Asla geri adım atmayız. İşte sırf bu sebepten dolayı bizim kat kat üstümüzde paralar harcayanlar ,dünya basketbolunda çok büyük isim yapmış yıldızları kadrosuna katanlar yarısından fazlası boş salonlarda oynarlarken bizim maçlarımız kapalı gişe oynanır.
Sevgili dostlar şaka değil bu ,apaçık gerçek. Bu gün belki de tüm Euroligin en dar bütçeye kurulmuş 2-3 kadrosundan birine sahibiz. Tecrübe ve Eurolig geleneği en zayıf takımıyız açık ara. Ama en iyi mücadele eden takımda biziz. Ligimizde bile en iyi ihtimalle 4. ve ya 5. kaliteli kadroya sahibiz. Ama Türkiye de tüm otoritelerin en çok takdir ettiği ,en doğru basketbolu oynayan takımda biziz. Oktay Mahmuti takım Eurolig vizesi aldığında takviye için görüştüğü isimleri anlatırken kullandığı anahtar kelime takım içi dengeler di. Evet bizim dengelerimiz ancak Zaza ya yetiyordu. Çünkü mesela Mehmet Okur ya da Ersan İlyasova istedikleri paralarla uçurum yaratabilirlerdi. Yoksa emin olun ki gücümüz yeterdi bizimde bu isimleri almaya. Ama yıldız oyuncu maç kazandırır ,takım oyunu ise kupa. Ne mutlu bizlere ki bu denli bilgili ,kültürlü ,prensip sahibi ,ahlaklı ve zeki bir yöneticimiz ve hocamız var. Gerek sayın Üstünberk i gerekse Oktay hocamızı çok seviyorum. Yarattıkları takımla da bir Galatasaraylı olarak her sonuçta gurur duyuyorum.